"Gidip bu arkadaşla konuşayım; ikimizin de gariban olduğunu, neyi bölemediğimizi söyleyip el sıkışayım, kardeş kardeş anlaşayım..."
Daha fazla ileri gitmeden sessizce kuyruğun sonunda yerimi aldım ve içimden de;
"Gidip bu arkadaşla konuşayım; ikimizin de gariban olduğunu, neyi bölemediğimizi söyleyip el sıkışayım, kardeş kardeş anlaşayım, ahbap olayım... 'Birbirimizden ne alıp vereceğimiz var? Sen de zor şartlarda okuyorsun, ben de... Gel müşterek taraflarımıza bakalım, hakiki dost olalım, samimi, candan arkadaş kalalım, lüzumsuz yere birbirimizi incitmeyelim, boşu boşuna düşman görmeyelim...' diyeyim" dedim, kararımı verdim.
Suçsuz olan koşturmaz,
Kalbimizi coşturmaz!
Yüz maskesi aldatır,
Kalp maskesi hoş durmaz!
Bu hissiyat içinde kaçamak gözlerle de hep onu takip ediyordum. Çok zor olsa da bir yolunu bulup aynı otobüse binmeye muvaffak oldum. O önde, ben de en arkalarda kaldım. Kalabalığı yarıp yanına gitmem imkânsız gibiydi. Bekledim, Karaköy'de son durakta inince; "bari vapurda konuşalım" diye peşine takıldım. O da beni fark etti ki gittikçe hızlanıyordu. Dışarıdan gören; "bir kaçma-kovalamaca var" sanabilecek bir hâl aldı. Karaköy yeraltı geçidinde ancak yetişebildim. Usulca omuzuna dokunduğumda adam feryat ederek geri döndü. Ellerimi tutarak yalvarmaya başladı:
“Aman abim yapma! Sen beni birine benzettin! Yalvarırım beni bırak! Ne olursun, lütfen!" Bu ani ve beklemediğim hareket karşısında ne diyeceğimi, ne yapacağımı şaşırdım, âdetâ donup kalmıştım...
"Allah Allah bu ne iştir? Ben adamla düşmanlıkları bitirmek için çırpınıyorum, o ne düşünüyor?"
Bir anlık tereddüdümü fırsat bilen bu arkadaş, vapura giden çıkıştan değil de tam tersi istikametten koşarak kalabalıklara karıştı, kayboldu.
Herhâlde o şöyle sandı:
"Onlarca sopalı arkadaşımla biz bu adamın önünü kestik. O ise kimseye aldırmadan elini, kolunu sallayarak ve bu kadar kalabalığa meydan okurcasına boykotumuzu kırdı, planımızı bozdu. Bu kendi başına yapılabilecek bir iş değildi. Ya arkasında büyük güçler var, ya da silahlı, kendine güvenen, gizli işler çeviren biri. Beni tek yakalayınca işimi bitirecek! En iyisi böyle deyip sıvışayım!.. Yoksa yandım! Mutlaka hesap soracak ve…"
Uzun uzadıya düşündüm; O gidip de geri gelemeyecesi boykot günü yapılanlar, konuşulanlar hâlâ gözümün önündeydi. Vapura yetişmek için koşuşturan kadınlı erkekli yolcular, yakın dükkânlara mal taşıyan hamallar, korkudan olsa gerek, uzaktan geçmeye başladılar. Alt geçitte tek başıma ada gibi kalakalmıştım. Bende ne vardı da bu insanlar uzağımdan âdetâ kaçarak, yüzüme bakmadan sıvışıyorlardı? Hattâ küçük dükkânların kapı ve pencerelerini sıkı sıkıya kapatanlar, yönünü değiştirenler bile vardı. Islanmış, hasta, ateşböcekleri gibi sönük sönük parlayan elektronik dükkânlara bakıyor, giden talebenin sözlerini içimden tekrar ediyordum.
O pekâlâ biliyordu; düşman bellediklerini de kendileri gibi sanıyordu. Çünkü onlarda mertlik, yiğitlik, delikanlılık yoktu. Güçlü, kuvvetli ve kalabalık olduklarında ve bir zayıf adamı tek başına yakaladıklarında akla, hayâle gelmeyecek işkenceler yaparlardı. Kim bilir böyle nice ocakları söndürmüşlerdi. DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...