Fâni dünyada her insanın muhtelif sevdası olur ya... İşte benim de öyle büyük bir aşkım vardı. O da; Tanju'mu kaybetmemek ve adam gibi bir evlilik hayatı sürdürmek, anneciğimi, babacığımı yani ailemizi bir an bile olsa unutmamak, sık sık ziyaret edip o müşfik havayı iliklerime kadar teneffüs etmek, çocukluk hatıralarımı bıraktığım yerden yeniden yaşamak, yattığım yerden yine tavanı; kartonpiyerlerin kaç kat olduğunu, avizelerin kıvrımlarını saymak, koştuğum o yerlerde, şimdi koşamasam da gezmek, gülüp eğlenmek, bütün kalbimle o güzel insanların hatıraları izinde dolaşıp icabında beni affetmeleri için yalvarmak istiyordum.
Âlemlerin Rabbine kul olduğumu hatırlamak, kul gibi yaşayıp acziyetimi anlamak, nefsime haddini bildirip hakiki Müslüman olmaktan daha büyük hedefim yoktu. Hastane odasından beri gözüm açılmış, ateş bacayı çoktan sarmıştı. İçten içe kendimi yiyordum her ölüm salâsını duyduğumda. Rüyalarımda Aylin’i, peşi sıra koşan dişleri kanlı sırtlan sürülerini, yalvaran sahte âşıkları, vaatlerde bulunan düzenbazları, gözü yaşlı anneciğimi, çaresiz ihtiyar babacığımı gördüğüm çok oluyordu. Oluyordu ama ha dediğim zaman da Ankara’ya gidip gelmek o kadar kolay olmuyordu.
Uzun müddet, içten içe, fokur fokur kaynayan bu arzumu kimseye açmamış, hiç dile getirmemiştim. Çünkü, işin ucunda maddiyat vardı, müsaade almak, şartların olgunlaşması vardı. Kısaca bu işler imkân meselesiydi. Elimde emanet zarf, neler de aklıma gelmiyordu ki...
Akşam uykum kaçtı. Yatakta sağa sola döndüm durdum. Tanju’nun dikkatinden kaçmamış ki;
- Uykun yok galiba.
- Yok!
- Bir derdin mi var Jale?
- !!!
- Kız sana diyorum! Nedir problem? Benden mi memnun değilsin?
- Şey!
- Ney?
- Aylin’in vefatını hiç unutamıyorum, aklımı kaybedeceğim bu gidişle. Gözlerimi kapatıyorum o tablo, açıyorum yine o, rüyalarım, içim dışım hep onunla dolu!
- Çok mu seviyordun arkadaşını?
- Her şeyden önce bir insan ve çok hatıralarımız vardı onunla. Birlikte sevindiğimiz, üzüldüğümüz onlarca hadise yaşadık, birden nasıl unutabilirim?
- Zaten “Unut” demiyorum… hani kendine de dikkat et! Kaç defa hastanelik oldun bu yaşta. Dünyanın kanunu bu, değiştirmeye kuvvetimiz yetmez. Her doğan ölüme aday baştan!
- Doktor Nefise gibi konuştun.
- Hakikat, kim söylerse eyvallah! Nefise Hanım da hem kalp hem de kalıp doktoruymuş meğer. Seni bu kadar tesirine aldığına göre boş biri değil. Başka sıkıntıların da var galiba! Tek o değil.
- İçimi görüyorsun.
- Sadece his.
- O zaman söyleyeyim. Aylin’in emanetini annesine ulaştıramadım diye çok üzülüyorum.
- Ondan kolay ne var! Yakında Ankara’ya gideceğim.
- İnanmıyorum!
- İnan! İş yerinden bir vazife verildi. Hafta sonunda beraber gidip döneriz.
- Ben de izin alayım bir iki gün. Çok iyi olur.
- !!!
“Söyleyene değil söyletene bak” Dedim, ne kadar sevindim tarif edemem. DEVAMI YARIN