Nuri öğretmenin odasından çıkarken Yılmaz, traktör çarpmış gibi yamulmuştu. Hiç tahmin etmediği şeyler duymuştu!
Nuri öğretmenin sınıf tahtasına yazdığı ders konuları şöyle devam ediyordu:
3) Maddi durumunuz daha iyiyse; ihtiyacı olan bir akrabanıza ciddi yardım edin, tam destek olun. Hiç olmazsa bir müşkülünü halledin.
4) Hangi şartta olursanız olun; yardım etmeye elinizi alıştırın.
5) Emin olduğunuz, ihlasla çalıştığına inandığınız hayır kurumlarına "Allah rızası için, fi sebilillah" yardımdan geri durmayın.
6) Ömrünüzü boşa harcamayın, tembel oturmayın, faydasız işlerle uğraşmayın, gayesiz, maksatsız olmayın!
7) Unutmayın ki: “LOKMANIZI PAYLAŞMAK YEMEKTEN DAHA LEZZETLİDİR."
8) En mühimiyse: Abdulhakîm Arvasî Hazretlerinin buyurduğu gibi: "İYİLİĞİ YAPIN VE UNUTUN..." Kimseden bir şey beklemeyin.
Düşünmeli insanları,
Fakir, düşkün, yetimleri,
Sahip olduğun şeyleri,
Bölüştürmektir paylaşmak.
Böl, paylaş, hem gönülden ver,
Paylaşanı herkes sever,
Peygamberimiz de över,
İbadettendir paylaşmak.
***
Nuri öğretmenin odasından çıkarken Yılmaz, traktör çarpmış gibi yamulmuştu. Hiç tahmin etmediği şeyler duymuş, cebine sıkıştırılan bir avuç metal paralar ağırlaştıkça ağırlaşmış, âdeta altında ezilmişti. Rüya mı görüyordu, yoksa kötü bir kamera şakası mıydı yaşadıkları? Gayr-i ihtiyarı elini cebine götürdü, azap veren paracıkları yerli yerinde duruyordu. Eskiden olsaydı bunlar için ne kadar sevinirdi. Şimdi öyle olmadığı gibi Ali’nin yüzüne nasıl bakacağını düşünüyor, yaptıklarına utanıyordu. Onu, olur olmaz meseleler yüzünden çok hırpalamış, pek üzmüştü. Ali, her şeyi bildiği hâlde; yüzüne karşı tebessüm etmiş, dostça olan hareketlerini korkaklığına yorumlamış, daha bir üstelemişti. Velhasıl yaptıkları çok alçakça, haince işlerdi. Bunları geç olsa da pek âlâ anlamıştı.
Geçenlerde anacığına uğrayıp simit hediye edenin de o olduğundan şüphesi kalmamıştı artık. “Kötülüğe karşı iyilik… kaç kişinin harcıydı?” Nuri öğretmen, paraları eline tutuştururken kulağına eğilip ne demişti? “Yalnızca içinizdeki iyilikten bahsedebilirim Yılmaz, kötülükten değil. Çünkü kötülük, kendi açlık ve susuzluğu içinde azap çeken iyilikten başka ne olabilir ki?”
Suçüstü yakalanmış, fena hırpalanmış hissediyordu kendini.
Dünyayı kim günahsız bilirmiş, öyle!
Yaşayan mutlak günah işlermiş, böyle!
Ben kötülük edince, sen de edersen;
İkimizin ne farkı kalırmış, söyle!
Hiçbir yere uğramayacaktı bugün Yılmaz. Doğru anacığının yanına gidip evin temizliğini yapacak, ihtiyaçlarını soracaktı. Onun bunun bahçesine habersiz girip meyve toplamayacaktı. Ağaçların dallarını, pencerelerin camlarını kırmayacaktı. Evlerin arasında artık top oynamayacak, çocukları azarlamayacak, büyükleri de üzmeyecekti. Daha mühimi; icap ederse herkese yardım edecekti. “Şu köylü fukara Ali ediyor da ben niçin etmeyeyim” dedi, yürüdü. DEVAMI YARIN