"Biz, onları sıradan bir köylü, marangoz, taş ustası, demirci var sanırız karşımızda. Oysa onlar, dibi görünmeyen bir derya ana…"
Lütfü Hoca:
- Olmaz olur mu ana? Buralarda da çok telebesi var... Herkes ahiretini kurtarma derdinde. Hey koca sultan hey! Bir gün Şekerli’den Sıddık Baba, Verintap’tan Etem Baba, Koçkans’tan Şazim Baba, Yunus Baba, Değirmenci Fehim Baba, âcizane biz, daha isimlerini sayamayacağım çok talebesi toplandık, ver elini Kehtik… Menkıbelerini anlatarak çok zevkli bir seyahatimiz olmuştu.
- Maşallah! Baban da Keçesor’lu Kâmil Babadan ders almıştı, o da Sanemerli Ahmed Babadan…
- Bu mübarekler, silsile yoluyla birbirine bağlanıyor Ana. Öyle bir yol ki; burada kafaya göre iş yapılmaz. Hep bir önceki sadık mürşitten ders alınarak bugünlere kadar değişmeden, bozulmadan gelinmiş... Kıyamete kadar da aynı minval üzere devam ederek gidecek inşallah. Emniyet şeridinde yol almak gibi. Burada tökezlenme veya aksaklık olmaz…
- Benim mürşidim de baban; ders verdi. Her gece çekeceğim zikirler, tesbihatlarım var. Senelerdir aksatmadım. Hoş meşguliyetim var elhamdülillah.
- Boş durmak yok Ana. Ölüm gelmeden yol azığımızı tamamlamamız lazım. Kabre bizimle beraber kimse girmiyor. Yalnız amellerimiz... Yoksa, ebediyyen kaybedenlerden oluruz Allah muhafaza! Talebelerinin hepsi de derslerini eksiksiz yapıyorlar. Hep derdi: “Ben cümlenizden razıyım Hak teâlâ da sizlerden razı olsun…” Hayatımda duyabileceğim en hoş cümle...
- Amin selvi boylum. Hasan Baba, bize çok gelip gitti, Hoşov’dayken ama hiç görmedim, itinayla setrederdi kendini. Uzaktan bir gölge gibiydi sanki. Anlat dersen anlatamam.
- Onlar, saklanmasını ve ayâna çıkmasını da bilirler Ana. Biz, sıradan bir köylü, marangoz, taş ustası, demirci var sanırız karşımızda. Oysa o, dibi görünmeyen bir derya…
- Baban da; “Yüzmesini bilmeyen o deryada kulaç atamaz...” derdi. Allah adamlarının işine akıl sır ermiyor oğul. Onların seçilmiş, numune insanlar olduğunu söylerdi.
- Aynen öyledir Ana! Hasan Baba, güler yüzlü, tatlı dilli, hoş sohbetli, pek sevimli biri her şeyden önce. Tebessüm edince yanakları al al olur, geniş alnı nur gibi parlardı. Açık kaşlı, müşfik babacan, derin bakışlı, mütevâzı, omuzları geniş, göbeksiz, küçük adımlarla, karıncaları incitmeyecek hassasiyette yürüyen, oldukça da nüktedan, konuşurken kendinden pek emin, fakat karşısındaki söze başlayınca hemen durup dinleyen, insanlara tepeden bakmayan, sözlerini seçerek tane tane konuşan, anlaşılmadığında tekrar etmekten bıkıp usanmayan, sabırlı, vefalı, azim ve gayretli biri.
- Desene, bütün mübarekler aynı. Bir elmanın yarısı gibiler.
- Öyledir Ana! Aynı gözenin suyu gibiler! Aynı ağacın dalları ve tomurcuk açmış çiçekleri...
Mevzu hocalarından açılınca akan sular dururdu. Hasan Baba, Lütfü Hocaya göre seçilmiş mübarek biriydi; her şeyden önce. Çok değişik bir ruh hâli vardı. DEVAMI YARIN