Kervanı soyan eşkıyaların hepsi oradaymış ve altınlarını teslim ettiği gencin önünde hürmetle oturmuş, gasbettikleri paraları arz ediyorlarmış.
Yolcu altınları gösterilen yere koyup gönül rahatlığıyla dönmüş kafilesine. Bir de ne görsün? Merhametsiz eşkıyalar, kervanı talan etmiyorlar mı? Manzara dayanılacak gibi değilmiş. Kimin nesi varsa gözünün yaşına bakmadan gasbetmişler. Altınların sahibinin de bir şeyi yok diye öyle bırakmışlar.
- Altınlarını namaz kılan gence teslim eden “Nasıl olsa benimkiler emniyette…" diye seviniyordur tabii.
- İş öyle gibi görünse de eşkıyalar kervanı talan edip ayrıldıktan sonra o kimse de altınlarını almak için bıraktığı yere gitmiş. Çadırda ne görse iyi?
- Ne görmüş Sultan'ım? İyice meraklandım!
- İçeri girince müthiş bir manzarayla karşılaşmış! Kervanı soyan eşkıyaların hepsi oradaymış ve altınlarını teslim ettiği gencin önünde hürmetle oturmuş, gasbettikleri mal ve paraları arz ediyorlarmış.
- Altınların sahibi: “Kendi elimle eşkıyanın hem de reisine teslim etmişim…” deyip hayıflanmıştır!
- Öyle geçirse de içinden, korkudan dili tutulmuş, donakalmış. Eşkıya reisi gencin perişan hâlini görünce seslenmiş: “Delikanlı gel emanetini bıraktığın yerden al!”
- Ne yapacağını şaşırmıştır.
- Aynen öyle olmuş. Ne ileri, ne geri gidemiyormuş. Durumu anlayan eşkıya reisi, kalkmış emaneti konan yerden alıp gence teslim etmiş ve koluna girerek çadırdan dışarı çıkarmış, uğurlamış. Genç altınlarını alıp çekine çekine gitse de bir anda ortalık da karışmış.
Verilenlerin altın olduğunu anlayan diğer eşkıyalar: "Sen ne yaptın ey Fudayl? Biz topladık, sen dağıtıyorsun bol kepçeden!” Reis Fudayl: "O, namazımı kılıyorum diye bana hüsn-ü zan etti. Onun bu güzel zannını boşa çıkarmam uygun olmazdı…” dediyse de yine de kabullenmeyenler varmış. Kavga çıkmış tabii. Yüreği kadar bileği de kuvvetli olan Fudayl, "Ben de Cenâb-ı Hakk’a hüsn-ü zan ediyorum. Ola ki, O da benim bu zannımı boşa çıkarmaz. Bu işlerden kurtarıp doğru yola çıkarır bir gün…” söz dinlemeyenlerin hepsine de lazım gelen cevabı vermiş, susturmuş. Bu hadiselerin nihayetinde pişmanlığı had safhaya çıkmış. Tam mânâsıyla kalpten tövbe etmiş. Kimin malını almışsa tek tek bulmuş geri vermiş, helâlleşmiş.
- Hay maşallah sübhanallah!
- Hatta günlerce tellâl bağırttı bütün şehirlerde. Duyan geldi alacağını aldı, helâlleşti.
- Tövbe böyle olur Sultan’ım. Dudaklarda başlayan tövbe, mutlaka kalbe inmeli. Yoksa uçar gider.
- Kısa zamanda dereceler katetmiş evliyaullahtan sevilir, sayılır biri olmuş Fudayl.
- Darısı bizim başımıza...
- Sen de az değilsin Behlül! Canım sıkılıyordu. Bir gün başvezirime dedim ki: "Beni, gönül ehli birine götür. Zira kalbim, bu şâşaalı hayattan çok sıkıldı. Bir Allah adamı görelim de kalbimiz ferahlasın.” Çok sevdiğim vezirim: "Başüstüne efendim…” dedi, atları hazırlattı.
DEVAMI YARIN