Ali, heyecandan mı ne alnında biriken terleri sildi tekrardan. Sanki cephede o hadiseyi seyrediyor gibiydi.
Böyle "sevgi pıtırcığı, muhabbet böceği, çalıkuşu" olarak adlandırılmasına yol açan şey tamamen kendi tabii hâliydi hiç şüphesiz. Tabii olmak ise herkesin gıpta edebileceği bir meziyetti.
- Ali, sınıfta anlattığın şu babanın savaş hatırasını anlatsana… Çoğu tam anlamamış gürültüden.
- Yav!
- Evet, evet, anlatsana.
- Hadi, hadi…
- Hadi Ali nazlanma!
- Ne olur anlat…
Bu kadar ısrara dayanamayan Ali, derin bir nefes aldıktan sonra:
- Tamam... Tamam biraz soluklanayım...
Gözleri buğulanan Ali, yaşlarını göstermeksizin gökyüzüne bakıp sanki bir şeyler arıyormuşçasına öylesine dolaştırdı yukarılarda. Bir yolunu bulup elinin tersiyle yaşlarını silmesi, etrafını çevreleyen çocukların da dikkatinden kaçmadı. Herkes, daha bir kelime konuşmadan hüzünlenmişti. Hele Züleyha, iyice hislenmiş, gözleri dolmuştu, mahcup yere baktı öyle kaldı.
- Peki anlatacağım ama can kulağıyla dinleyeceksiniz tamam mı? Öyle sözümü kesmek yok!
Çocuklar hep beraber ellerini birbirine vurarak Ali’yi konuşmaya teşvik ederlerken de koro hâlinde:
- Aşk olsun Ali.
- Tamam! Söz!
- İlk duyduğumuzda merak ettik! Zevkle dinlemiştik!
- Öyle samimi görünmüyor muyuz?
- Kalbimizi kırıyorsun ama!
- !!!
Ali, gözerini tek tek arkadaşlarının yüzlerinde dolaştırdı. Öksürür gibi yapıp boğazını temizledi iyice.
- Arkadaşlar bu babamın yaşadığı hadiseyi anlatırken içimin de yandığını hissediyorum. Yanlış anlamayın lütfen! O güzel insanın nasıl fedakâr olduğunu göstermesi beni hüzünlendiriyor.
- Biz de olsak, öyle acı çekerdik Ali.
- Azgın düşmanlar Mehmetçiğimizin gizlice etrafını sarmış göz açtırmıyorlarmış. Acı içinde büyük bir can pazarı yaşanıyormuş o gün.
Ali, heyecandan mı ne alnında biriken terleri sildi tekrardan. Sanki cephede o hadiseyi seyrediyor gibiydi. Babası ve takımı, cansiparane düşmanla mücadele etmekte… Mevzilerdeki korku karışımı telâş, silah sesleri, atılan mermiler ve düştüğü yerlerdeki çıkardığı, “güm” diye sesler… “Yandım anam!” diye yaralanan ve ölen insanların feryadı figanı, hepsi de konuşmayla senkronlu canlandırılıyordu. Mevzu kadar, Ali’nin bir stand-up yani stendapcı gibi bütün vücut dilini, jest ve mimiklerini kullanarak anlatması çok mükemmeldi. Çocuklar, hafif şive de kokan bu anlatışa hayran kalmışlardı.
- Kan gövdeyi götürüyormuş bu muharebede. Bizim askerlerin önünde bir tepe varmış ki çok mühimmiş. Bu tepe; şimdi “BAYRAK TEPE” diye yâd ediliyormuş. İşte bura, bir bizimkilerin bir hain düşmanın eline geçiyormuş. Durmadan el değiştiriyormuş. Çarpışmanın sonunda buraya bizimkiler bayrağımızı dikmişler. Askerlerimiz sevinç çığlıkları atarken bir eşkıyanın bayrağımızı indirdiği görülmüş, işte tam o sırada babam, "Allah, Allah" diyerek ileri atılmış.
Ali, “Allah Allah” derken bir asker gibi ileri atılıyor, dinleyen çocuklar da öyle tesirinde kalmışlardı ki onlar da korkup geri çekiliyorlardı bu coşkulu hareketler karşısında. DEVAMI YARIN