"Anneciğim hele bir sakin ol! Şöyle bir otur nefeslen..."

A -
A +

Annemi durdurmam ne mümkün:

 

- Bu iş burada bitti kızım! Olmaz olamaz! Kabul edemem! Ben kızımı çöplükte bulmadım! Onun bunun şamar uşağı ettirmem! Orta Çağ’da mı yaşadığımızı sanıyor bu geri zekâlı? Nereden geldi buldu bizi aşağılık adam? Şimdi de kızımı, torunlarımı bırakmış zevk-ü sefa peşinde geziyor! Yeter artık! Gırtlağıma geldi dayandı yeter! Yarından tezi yok ver mahkemeye ayrıl gitsin!

 

- Anneciğim hele bir sakin ol! Şöyle bir otur nefeslen. Ben bir şeyler hazırlayayım çocuklar karınlarını doyursun, geniş vaktimiz var konuşuruz. Olur mu?

 

- Bak sana ne anlatayım güzel kızım?

 

- Anlat.

 

- Hayvanlar bir gün “Bizim hayvanlar âleminde kim daha çok çocuk doğurur?” diye en çok doğuran hayvanı tespit etmek istemişler ama ormanlar kralından çekiniyorlarmış. Kendi aralarında bu iddialarını ve korkularını epey münakaşa edip çekişmişler. Biri demiş “kurtlar daha çok doğurur” öbürü “fareler” beriki “domuzlar daha çok…” demiş bir türlü anlaşamamışlar. Aslandan daha çok doğuranı ilân etmeye de cesaretleri yokmuş. En nihayetinde hep beraber dişi aslana gidip danışmaya ve hayvanların en az doğuranının kendileri olduğunu onlara söyletmeye karar vermişler. Dişi aslanın huzuruna çıkmışlar. Önce “Sen kaç çocuk doğurabiliyorsun?” diye sormuşlar. Aslan alttan ve yan gözle gelenleri süzmüş, belli ki en az yavru doğuranın aslanlar olduğunu söyletmek istiyorlarmış. Hayvanların art niyetini anlayan aslan, başını kaldırmadan; “Bir...” diye cevaplamış. Diğerleri birbirlerine bakıp sevinmeye hazırlanıyormuşlar ki “Fakat ben aslan doğururum…” diye kükremiş.

 

Şimdi ben de aynı şeyi söylüyorum; bir kız dünyaya getirdim ama o annesine çekmedi, aslan olacak yerde pısırık kedi oldu.

 

- Misalin bitti mi anneciğim?

 

- Bende söz de misal de çok. Sözüm anlayana tabii!

 

- Mesajını aldım merak etme anneciğim; demek istiyorsunuz ki “NİTELİK, NİCELİKTEN MÜHİMDİR…” Şimdi de bir misalle ben anlatayım müsaadenizle.

 

- Anlat bakalım.

 

- Peki! Anne yengeçle yavrusu bir gün güneşleniyorlarmış bir nehir kıyısında. Anne: “Niçin böyle yan yan yürüyorsun yavrum? Düzgün yürüsene!” diye çıkışmış. Çocuğu da “Pekâlâ anne! Sen önümden düzgün yürü, ben seni takip ederim…” demiş.

 

- O cılız aklınla anaya taş ha!

 

- Estağfirullah anneciğim! Ne haddime! Sadece hikâyeli anlatımına ben de karşılık vermek istedim, o kadar.

 

- Peki buradaki ders neymiş çokbilmiş kızım?

 

- Lisân-i hâl, lisân-i kâlden entaktır!

 

- Kız Jale! Seni deli etmiş o kocan denilen adam! Neler söylüyorsun öyle acayip acayip? Bu hangi lisandan? İngilizcede, Fransızcada böyle cümleler görmedim, duymadım. Allah aşkına sus, yoksa aklımı oynatacağım! Bana söz yetiştirene kadar o kocan denen mendeburun önünde dursaydın ya! Nerede o basiret, o izan, o akıl benim kızımda? Sanki merkep; gelen binmiş, giden binmiş! Şimdi de kıçına vurdular tekmeyi “Ne hâlin varsa gör!” deyip çekip gittiler. Pirincin taşını ayıklamak da bize düştü! DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.