Ayrılık; acı ve hüzün yüklü imtihanların başlangıcıydı!

A -
A +
Ana, babadan ayrı ilk medrese akşamı batan güneş, Küçük Numan’ın kalbini çarptırıyordu. 
 
Numan, o müşfik sesin geldiği tarafa döndü, sonra da, Fadıl Hocaefendi’nin öylesine tatlı hitabeti ve bakışlarıyla çekingenliğini, garipliğini atıverdi üzerinden. Medresenin ilk gününde, ilk hocası ile ilk karşılaşmasının güzelliğiyle bir hoş olmuş, hocasına hayran hayran bakarken her şeyi, hatta ne yapmaya geldiğini bile unutuvermişti Küçük Numan… Mis gibi kokan temizliği, göz alıcı havası, beyazlar içindeki Fadıl Hocaefendi’nin tatlı bir sesle konuşmasını ömür boyu hiç unutmayacaktı. Hatta hatıralar yâd edilirken bu hoş karşılanmayı misal verecek; “eğer o gün ters bir şey olsaydı; belki de o ruh hâliyle okumaktan soğur, evime geri dönebilir, bir daha o kapıları açmazdım” diyecek, işin ehemmiyetine dikkatleri çekecekti.
Bu kadar güzel bir insanın, bu kadar tatlı ve hemen hemen yalvarır gibi duruşu karşısında küçük Numan’ın her şeyini unutması normaldi. Kara Fadıl Hoca; yüzü onunkine değecek şekilde eğildi. Temiz, narin elini yeni talebesine uzattığında kıyafetlerinden taşan miski amber kokusu, bir köylü parçasına pek hoş geliyor, onu mest ediyordu. Küçük Numan, hocasının âlâkasından dolayı mı ne iyice utandı, pancar gibi kızardı…
            ***
İleride aralarında büyük bir yaklaşma, kaynaşma, muhabbet olacağının işaretleri apaçık ortadaydı. Ana, baba ve kardeşlerinden ayrı ilk medrese akşamı batan güneş, Küçük Numan’ın kalbini çarptırıyordu. Serin gece; Çubuk Çayı vadisini, evleri ve bütün çevreyi; mavi tülden bir şal gibi örtüyor, gittikçe her taraf karanlığa gömülüyordu. Göğsündeki tarifsiz, büyük ağırlığı yok eden bir sevinçle yeni hayatına “merhaba” derken, ilk gecenin karanlığında ne yapacağı aklına gelivermişti şimdi de.
Pencereden lacivert gökyüzü görünüyordu. Serin bir yelin sürükleyip getirdiği, yağmur dolu bulutlar, yeni bir rahmetin müjdecisi gibiydi…
            ***
Evet ayrılık; pek acı ve hüzün yüklü imtihanların başlangıcıydı. Ayrılık; sıkıntılı gibi dursa da netice itibarıyla hayırlara vesile olan bir hareketti anlayan için. Ayrılık imtihanı kolay olmasa da, hasret çekmek; muhatabını yetiştiriyor, olgunlaştırıyordu da. Diğer bir ifadeyle ayrılık; gurbet demekti. Gurbet ise; gariplerin yolu, yad eli, tecrübesi, çevresiydi yerine göre. Ayrılık; kimine göre dertti, firaktı; çünkü vuslattan ziyade acıyla beslenirdi. İnsan, hasretlikle yanar kavrulur, nefis denen azgın canavarı ancak öyle alt ederdi. Belki de ayrılık; varlıktı, dünyaydı, hayatın ta kendisiydi de bilen yoktu…
Ayrılık, gurbet, hasretlik hissiyatıyla önceden hazırlanmış yatağına giren küçük Numan’ın mışıl mışıl bir uykuya dalması kolay olmadı. Sağına döndü, soluna döndü durdu bir müddet. Aradan ne kadar vakit geçti tahmin edemiyordu, göz kapaklarına bir ağırlık çöktü, yavaş yavaş daldı… DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.