“Babam ve muhterem hocam bu olanları duymamalı!..”

A -
A +
 
 
İbrahim Hakkı; can havliyle bütün kuvvetini toplayarak ayağa kalktı. 
 
Acımasız çocuk söylenip duruyordu:
- Yalandan acındırma! Sen istedin!
- !!!
- Git! Nereye gideceksen git!
- !!!
İbrahim Hakkı; can havliyle bütün kuvvetini toplayarak ayağa kalktı. Başı dönüyor, gözleri kararıyordu. Taşlara tutuna tutuna her şeyden habersiz otlayan kuzularının yanına gitti. Gözüne kestirdiği büyük bir kayanın üzerine çıktı. Her tarafı ağrıyordu. Ağzından burnundan damlayan kanlar; yemyeşil çimenlerin üzerine düşüyor, henüz açmamış gelincikler gibi görünüyordu. Sadece “babam ve muhterem hocam bu olanları duymamalı” diyebildi içinden.
Bir de; “Allahım! Bu insanlar niçin böyle? Kendilerini sıkıntıya sokmaktan, masum hayvanların ve insanların canını yakmaktan çekinmiyorlar? Her şeyin sahibi sen olduğun hâlde niçin kibirlenirler? Niçin merhamet nedir bilmezler? Ya Rabbi; beni merhametsizlerden eyleme, bütün mahlukata faydalı olanlardan eyle! Beni kul ve hayvan hakkından muhafaza buyur Allah’ım!” diye duâ ederken gözünün önüne; dayaktan kurtardığı kuzucuğun hoplaya zıplaya diğer kuzuların arasına karışması geldi. “Elhamdülillah, maksat hasıl oldu” dedi, acıyla gülümsedi...
 
Az ye, az uyu, az iç!
Ten mezbelesinden geç!
Dil gülşenine gel göç!
Mevlâ görelim neyler?
Neylerse güzel eyler…
             ***
Baharın coşkusu her tarafta yaşanıyordu. Tillo’nun üzerine çöreklenen kara bulutlar çoktan gitmiş, yerini uçsuz bucaksız maviliklere bırakmıştı. Gökyüzünde; beyaz bulutların yarış edercesine birbiri ardınca süzülüşü ne de güzeldi. Kıvrım kıvrım menderesler oluşturarak akan dereler, bulgur gibi fokur fokur kaynayan gözeler, otların envaiçeşidinin yeşile boyadığı bayırlar, çiçek bezeli çayırlar, coşkuyla ortalığı çınlatan kuş sürüleri; yağız atlar, doru taylar, hilâl boynuzlu sığırlar, aklı-karalı koyunlar, kuzular; insana yaşama sevinci veriyordu… Her taraf dopdolu ve rengârenkti...
Derin uykularından uyanan böcekler, yuvalarından çıkarak sağa sola kaçışıyor, karıncalar, arılar, kelebekler, cennet böcekleri sıcak günlerin uzun sürmeyeceğini bildikleri için mi ne günlerini gün ediyorlardı. Hepsi de çabuk bitecek bu güzelliklerin tadını çıkarma ve uzun kış günleri için yuvalarına erzak taşıma derdinde...
Küçük çoban İbrahim Hakkı, yanına gelen, boynunu bacaklarına sürten ak tüylü kuzucuğu şefkatle tuttu, alnını kaşırken o günkü çocuk gözünün önüne geldi, efkârlandı. Derinden bir “ah” çekti. Hepten unutmak istiyordu ama elinde değildi. Kuzucuğun başını kaşımak çok hoşuna gitmiş olmalı ki, tamamen kendini İbrahim’in ellerine teslim etti. Masumane öylesine bekliyordu. Ağız kısmı, gözlerinin çevresi kara kadife tüylerle kaplı bu kuzunun yüzü pek sevimliydi. Parıldayan gözlerle onunla konuşmaya çalışan İbrahim, başını kaldırıp da etrafına bakındığında ne görsün? Yeşil otlar içinde kendisinden ve ak kuzucuktan başkaları kalmamıştı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.