Doğrusu Nefise Doktorumun bununla ne demek istediğini tam anlamamıştım. O zamanki ruh hâlimle de “Ya ben bundan bir mânâ çıkaramadım, başka bir misal verseniz olmaz mı?” deyip uzatmamıştım bu aklımın almadığı mevzuyu. Sonradan kafama dank etmişti; Allah adamlarının hiçbir zaman yalnız olmadıkları…
İnsanları, canlı ve cansız bütün mahlûkatı seviyordum. Kokularını, baygın bakışlarını, ellerindeki çatlak çatlak nasırlarını bile seviyordum. Çalışırken akan terlerinden nefret etmiyorum.
Yalnızken düşünülenler, söylenmeye korkulanlar heyecanlandırıyordu beni. Çiçek tarlasında uyumanın rüyalarını görüyordum her gece. Umumiyetle akıllardakilerin çoğu gizleniyordu. Peki, niçin? Buram buram ter koksun ortalık, gözler yaşla dolsun ne fark eder? Herkes insan olsun ağlasın bu gece kederden değil sevinçten. “Tanju geliyor!” diye, çığlıklar atılsın, sağır olsun bütün dünya. Kargalar gaklasın, kuşlar cıvıldasın, miyavlasın kediler, köpekler ulusun dolunayın gümüş ışıkları altında. Uyanalım hep birlikte, üstümüzdeki zulmeti atalım, kıralım içimizdeki putları, küfür zincirlerini. Öfkemizi, kinimizi cayır cayır yakalım bir daha geri gelemesin diye!
“Hayat, bu hayat” der İvan Gonçarov. “Kimi ölür, kimi doğar, kimi evlenir. Biz de ha bire yaşlanıyoruz, doludizgin koşuyoruz mezara doğru…” İşte yine diyeceksiniz ki “Batılı mütefekkirlerden misal vermeden hislerini anlatamıyorsun Jale…” Çok haklısınız; yerden göğe, gökten yere kadar. Nasıl söylerseniz söyleyin, haklısınız! Bir kapta ne varsa o sızıyor. Kendi medeniyetimize dair her şeye ‘Fransızım’ da ondan. Bakalım açığımı kapatabilecek miyim? Zaman ne gösterecek? Biraz bekleyip göreceğiz…
Hep var olma sancısı, aslında beşerin, insanın kendisini arama ve keşfetme serüveninin ilk noktasıdır. Başlangıç noktasını iyi anlayabilmek için de varlığı analiz etmemiz lazımdır. Varlık, var olma; en geniş mânâsıyla, kâinattaki her şeyi ihata edip kaplamıştır. O zaman, kendi içerisindeki derecelerinden, göze çarpan en aşikâre mertebeler, hayat ve şuur olarak karşımıza çıkıyor. Kâinatta her şey vardır, varlıktan öteye geçebilen insan, iradesiyle insanlığı talep ediyor ve öylece var oluyor... Şöyle bir misal ile izaha çalışayım; diyelim ki gittiğiniz havalimanında bir tayyare yani uçak görseniz ama yerde... ona uçak demekten vazgeçer misiniz? Elbette bir uçak yerde hareket etse de etmese de yine uçaktır. Hakikaten uçak olduğu ise havaya yükselir yükselmez ispatlanır. Buna benzer şekilde beşer, kâmil insan yolculuğunda yükseldiği vakit hakiki mânada insan olur. Peki beşer, yani insan, niye böyle bir yola ihtiyaç duyar?
Hep düşünüyorum; mazimi, istikbalimi, hayatın acımasızlığını, yavrularımı problemsiz büyütmenin zorluklarını ve bir tanem Tanju’mu…
“Bu deli, durduk yerde başıma bir çorap ördü, gitti…” dedim, ağlayacaktım, paldır küldür çocuklar içeri girdiler… DEVAMI YARIN