"Bana sorarsanız bunlar kitap olacak sözler doktorum..."

A -
A +

Doktor Nefise:

 

- Birine çamur atmadan önce çok iyi düşünmemiz lazım geldiğini unutmayalım: İlk önce çamuru atanın elleri kirlenir. Başkalarının müsbet veya menfi yaşadıklarından, tecrübelerinden ders almak lazım. İnsan, bütün hataları kendisi yapacak kadar uzun yaşamıyor. Akıllı olup ziyan olmamamız lazım.

 

- Kitap olacak sözler doktorum.

 

- Yazma kabiliyetin var, ileride kitap yapmak da size vazife olsun Jaleciğim.

 

- Nasip…

 

          ***

 

Hesabını veremeyeceğim işlerden oldum olası çekinirdim. O korku, vicdanımı daha çok lekeleyecek her şeyden beni muhafaza etti. Pisliğin ortasında üzerime necaset bulaşmadı. Bildiğiniz gibi delicesine âşık olduğum Tanju’yu bile evlenmeye ikna ettim. Yoksa “Çağ dışı kafaların son kalıntıları…” diye alay ediyorlardı evlenmeye, nikâh kıydırmaya. Doğrusu tarifsiz bir muhafaza altındaydım da bilemiyordum, şimdi daha net anladım.

 

Biraz mertlik vardı bende, ceddimden irsi olarak geçtiğini tahmin ettiğim; hem paylaşmayı, bölüşmeyi severdim, hem de ne hissettiysem onu eğmeden, bükmeden söyler, öyle de yaşardım elhamdülillah. Belki buralara kadar gelmemdeki en mühim hususiyetlerimden biriydi bu. Yoksa hakkı ve hakikati bulmak ve bulduktan sonra da tam kabul etmek, bu devrin insanı için mümkün olmazdı.

 

Çağdaşlık adına, deliler gibi yaşadıklarımdan çok pişmandım. Keşkelerim arş-ı âlâya çıkıyordu lakin o kelimeyi artık kullanmadan hissiyatımı ifade etmeye çalışıyordum. Oturup mazimin muhakemesini yaptığımda her defasında vicdan azabı çekiyordum. Ne kadar zaman geçtiği hâlde unutamıyordum, bazılarının aklıma gelmesini hiç istemiyordum. Onlarsa inadına inadına gözümün önüne dikiliyorlardı hâlâ. Arkadaş diye karşıma çıkan binbir suratlıların yanardönerlikleri beni kahrediyordu.

 

Ah! Ah kabuk bağlamış yaralarımı açmayayım, yeniden kanamasına tahammülüm yok çünkü!

 

Oysa ben hep muhabbet dolu hislerimle hareket etmiştim. Herhangi bir meseleden dolayı sevemediysem birini, yalakalık olsun diye “Seni seviyorum…” demezdim, ya da birine bir iyilik yaparken karşılığını beklemezdim. Sonradan öğrendim Abdülhakim Efendi’nin de “İyilik yapılır ve unutulur…” buyurmuş olduklarını. Ne kadar sevinmiştim.

 

Daha söylemem icap ederse; dostluğuma paha biçmedim, kalbî muhabbetlerimeyse hiçbir zaman ihata yani sınır çizmedim. Sevdiysem sonuna kadar gittim, bitirdiysem; netice ne olursa olsun geriye dönmedim. Bazen çok kırıldım, bazen belki de farkında olmadan kırdım ama “hata insana mahsustur…” dedim, affettim, hata ve kusurlarımdan dolayı da mertçe af diledim.

 

Kimileri bilerek, isteyerek, hani derler ya gözümün içine baka baka kırdılar kalbimi, yine de affetmeye muvaffak oldum. Onlar beni saflıkla itham edip belki de sinsice güldüler. Gülsünler ne çıkar? “Zalim, hırsız, yan kesici, yalancı, dolandırıcı, namussuz, dedikoducu…” diyemediler ya! Kalbim rahat oldukça yanılan her zaman kendileri oldu ama bu inceliği anlayamadılar. DEVAMI YARIN

 

 

 

 

 

 

 

 



UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.