Dicle kenarında tek başıma iç âlemimle muharebe ederken, gözümde canlanıverdi Sultan'ımın söyledikleri.
Dışarıda yağan yağmur, gerilere itekliyordu envâiçeşit düşüncelerimi, bütün dert ve sıkıntılarımı. Önce her şey toprağın o tarifsiz kendine has kokusunu duymamızla başlıyordu.
Yağmur sayesinde havalar birden serinleyip sokaklar rutubet karışımı çimen kokmaya başladı mı sorma gitsin, keyfime diyecek yoktu. Hep onun bereketini görürdük. Sarı, kırmızı, mavi, mor çiçeklerle bezenir her yan. Benim işim, bunların her birinin hikmetlerini okumaya çalışmaktı. Az çok dünyayı tanıyor ve olup bitenlerin de farkındayım elhamdülillah.
Ruhum, memleketimin mevsimlerinde, huzur aylarını beklemeye çalışırdı. O ise hep nazlanır, zor gelirdi ne hikmetse. Sessizliğin ve bilhassa yağmurla birlikte bütün mahlukatın kaçıp yuvalarına sığınmalarının sonundaki derin sakinliğin peşindeyim. O sükûnetin fikir dünyamda meydana getirdiği tefekkürü anlatmakta zorlanırdım her daim.
Suya doymuş yapraklar nasıl da capcanlı olurdu. Seyrederken onlara devredilirdi o muhteşem düşüncelerim.
Kulübeden karanlığa bakan iki ürkek göz, ıslak dallardan tutmuş damarları görünen iki el, çelimsiz bir kuru beden, ebedî saadeti dert edinmiş, mevtini bekleyen bir meczubum! Ben ise bu fâni dünyaya ve onun kışına aitim…
***
Dicle kenarında tek başıma iç âlemimle muharebe ederken, gözümde canlanıverdi Sultan'ımın söyledikleri. Yanık yaraları misali kırmızı çiçeklerle çılgına dönüp tutuştu önümde akıp giden nehir ve kıyıları. Yazı takdim etmek için bahar geldi önüme. Sayılı günler değil mi? Sonra, hepsi de tek tek geçti gitti. Yazın son busesiydi o firari gök ve o gezgin, kurşuni bulutlar, eteklerinde ne varsa üzerimize döküverdi rahmet olarak.
Açık kapımın önünde, suyu, ağaçları seyrederken kafam başka yerlerde tek başıma bekledim durdum. Büsbütün dertliydim. Bir kuş geldi, ilerideki kalın dallardan birine konuverdi. Gözü hep üzerimde. Sanki dünyaya ve yalnız kalmış hayallerimin üstüne kanatlarını yaymak, pençeleriyle tutup beni kaldırmak için bütün kuvvetiyle bekliyor... Demek, müsait bir zaman ve zemin kolluyordu o da.
Çok âbidin derdi, ahret korkusu,
Hak aşkıyla yanar, gelmez uykusu,
Geceyi ihyadır, onun tutkusu,
Âbid ile fasık, bir olmaz elbet!
Ortalık bozuktur, insanlar şaşkın,
Nefisler azgındır, arzular taşkın,
Olmasın dünyaya, paraya aşkın,
Dünya ile ahret, bir olmaz elbet!
Kimisi saklamaz, esas fikrini,
Düşürmez dilinden, Hakk'ın zikrini,
Kimisi nimetin, bilmez şükrünü,
Nankör ile şâkir, bir olmaz elbet.
Hain her fırsatta, zehrini kusar,
Kimisi konuşur, kimisi susar,
Bazısı tam verir, bazısı kısar,
Cimri ile cömert, bir olmaz elbet.
Sanma HOCA şeytan, öyle çok uzak!
Sana pek yakındır, kurar çok tuzak,
Hadi gel beraber bir destan yazak,
İblis ile melek, bir olmaz elbet.
DEVAMI YARIN