"Behlül dünyadan kaçıyor, dünya da onu kovalıyor!.."

A -
A +

"Sultan'ım minnettarım. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Beni kuyunun dibinden tutup dünya yüzüne çıkardınız."

 

 

 

Behlül Dânâ:

 

- Kusura bakmayın, dalmışım Sultan'ım.

 

- Tamam tamam! Kusuruna bakmayalım da yemeğini de ye artık.

 

- Peki Efendim.

 

Karar mı değiştirmiştim yoksa arkadaşımın gölgesinde oluşumdan mı cesaretlendim tam emin değildim. Söze başlayacaktım ki, ilk konuşan Hacı oldu.

 

- Sultan'ım minnettarım. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Beni kuyunun dibinden tutup dünya yüzüne çıkardınız.

 

- Bu işin mimarı Behlül. Ne yaptıysa o yaptı. Ona teşekkür et.

 

- Ona da minnettarım. "Gel altınları bölüşelim…” dedim, sözümü dinlemedi bile.

 

-  Behlül mü?

 

- Evet.

 

- O dünyadan kaçıyor, dünya da onu kovalıyor. Söylemediğim gün kalmadı. “Gel sana sağlam bir vazife vereyim, çalış, Müslümanların işlerini kolaylaştır. Maaşın olur, ev-bark kurar, çoluk çocuğa kavuşursun…” Beni dinlemedi. Burada bu hâlde bulunmanın suçu da ona ait.

 

- Gene de şeytanın ayağını kırdık sayılır Sultan’ım!

 

- Kesinlikle! Büyük bir fitneydi Hacı.

 

- Geçmiş olsun.

 

Sonra bana döndü Sultan'ım:

 

- Ahalinin içinde bu meseleyi seninle konuşmam, daha doğrusu konuşamam  Behlül! Sen talebe ben hoca gibi görünsün istemem, bunu düşündükçe kendimi suçluyorum; sanki benim talebemsin hissine kapılıyorum!

 

- Sizden çok şey öğrendim ama.

 

- Ben de sizden... diyen Sultan'ım gülerek, mevzuyu değiştirdi. İki ikiye kalırsak konuşacak şey çoktu.

 

- HABİL KABİL'DEN beri iyi kötü mücadelesi var dünyada. Yusuf aleyhisselâmı, yabancılar, düşmanları değil kardeşleri kuyuya atıp “öldü" diye babalarına kanlı gömleğini götürmüşlerdi. İslâmiyet’in zifiri karanlık dünyayı bir nur gibi aydınlatmasında Sevgili Peygamberimizin amcası Ebu Leheb, küfrün, zulmetin temsilcisi Ebû Cehil'in yanında yer aldı, Nuh aleyhisselâmın oğlu Kenan, babasına inanmadı, yeryüzünü sular kaplamaya başlayınca "yüksek cebellere çıkarım…" dedi… Bunların hepsinde de bir hikmet vardı, değil mi?

 

- Hikmetinden suâl olunmaz Sultan’ım!

 

- Bu kadı meselesi de öyle Behlül.

 

- !!!

 

Bir gün, Berkemîler’den, en çok saraya çıkan biri Sultan’ımıza; “İyi hoş da bu çulsuz Meczup’a bu kadar kıymet vermen size yakışmıyor Halife…” demiş. Benimle samimi olmasına bir mânâ veremediğini söylemiş. Sultan’ım da ona şu hadiseyi anlatmış:

 

"Bak kardeşim! İmam-ı Âzam Ebu Hanife yanında İbrahim bin Edhem neyse benim yanımda da Behlül Dânâ odur. Bunu böyle bilin…” diye çıkışmış. Bu sefer o Bermekî: “Nasılmış onların münasebeti…" diye suâl edince şöyle anlatmış:

 

-Kûfe Camiindeki Fıkıh halkasında talebelere ders veriyorken İmam-ı Âzam Ebû Hanife, o esnada kapıdan başını uzatan İbrahim bin Edhem’i görünce derse ara verdi.

 

İbrahim bin Edhem: “Esselâmü aleyküm yâ İmâm!” diyerek selâm verince, o da: “Ve aleyküm selâm!” diyerek selâmını aldı. Böylece İmam-ı Âzam derse ara vererek, üstü başı pejmürde, garip kılıklı İbrâhim bin Edhem'in selâmını ayakta almış ve o gidene kadar yerine oturmamış. DEVAMI YARIN

 

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.