“Oh be, bu ne işti başıma geldi!” dedim ağlayarak kalktım. Niçin ve nereye gideceğimi bilmiyordum.
Hayallerim yetmedi, hayatlar da bitti.
Çok köprülerin altından çok sular aktı,
Bunca çektiklerim artık canıma yetti.
İstiyorum ki herkes kadir kıymet bilsin!
Derdi olan; yazdıklarım sana da gelsin!
Kimi yağmuru hissеdеr, kimi ıslanır.
Kimi de yan gelir yatar hepten paslanır.
Acı çeken feryat edip içten seslenir.
İstemiyorum ki kimse köşeye sinsin!
Sevip sayan; yazdıklarım sana da gelsin!
Ömür tükenir, bu deli gönül uslanmaz!
Kurt ile kuzu aynı kafeste beslenmez!
Katı kalpler babası ölse de hislenmez!
Unutma ki bu dünyada hafif bir yelsin!
Ey yolcu; bu yazdıklarım sana da gelsin!
Zorlu yollar biter, işler, hayaller bitmez!
Dünya böyle gelmiş ama böyle de gitmez!
Her şeyi elde etmeye ömürler yetmez.
Ne kadar çevren olsa da garip ve elsin!
Okuyanım; bu yazdıklarım sana da gelsin!
Çok uzun yaşasan da vardır bir sonu.
Hoca durma, düşün taşın enikonu!
Bütün mevzular bitermiş, bitmez bu konu!
Dost, düşman bilmiyorsan acaba sen nesin?
Anlıyorsan; yazdıklarım sana da gelsin!
***
ÎMÂN VE KÜFÜR ARASINDA!..
“Oh be, bu ne işti başıma geldi!” dedim ağlayarak kalktım. Niçin ve nereye gideceğimi bilmiyordum. Şuursuzca hareket etseydim de hislerim “Şu tarafa git!” diyordu, ben de o yöne doğru koşmaya başladım. Bir ara, alçak da olsa duvar gibi bir yerden atlarken tökezlendim, çimenlerin üzerine kapaklandım. Zavallı Tanju da beni takip ediyordu. Çocukların kaybolmasına mı yansın, benim düşmeme mi? Kan ter içinde koşarak gelmiş, ne yapacağını şaşırmıştı! Olanların üzerine bu da tuz biber ekmişti. “Bela üstüne bela yağıyordu…” derler ya, sanki öyle olmuştu. “Of başıma gelenler!” deyip yanıma çömeldi. Bu türden şeylere hemen koşardı eskiden beri.
Tanırdım onu. Ben kızıma düşkündüm o ise aksine oğluna... Her ne hikmetse Enes'e karşı yufkaydı yüreği, ufak bir hastalığına bile dayanamazdı. Bir şey isteseydi akan sular dururdu. “Aslan oğlum, canım evladım” deyip ayrı bir muhabbet beslediğini belli ederdi. Anlayacağınız tırnağına hiçbir şeyi değişmezdi.
Bu arada hangi vakitti, öğlen miydi, ikindi mi ne? Tam olarak hatırlayamasam da mahalle camiinden okunan ezan, kalpleri ürpertecek şekilde dalga dalga yayılıyordu etrafa. Bu kadar sıkıntının üzerine bu yanık ses, beni daha bir korkutuyordu. Sanki ölüm salası gibi içimi yakıyordu.
Aşırı üzülmemden dolayı mıydı ne aklımı kaybedecekmişim gibi oldum.
Yanından hızla geçtiğim ağacın altında yaşlı bir çift uyuyordu. Patırtımıza onlar da korkmuş olmalılar ki “Ne var, ne oldu?” diyerek uyandı, bir müddet bizim peşimiz sıra söylendiler.
Uzaktan çocukların anlaşılmayan bağrışmalarını duyuyordum. Bütün kuvvetimle seslerin en çok geldiği tarafa doğru koştum. Ayaklarımdaki çiziklerden akan kanları çoktan unutmuştum. DEVAMI YARIN