"Ben ancak pamuklu hırka giyebilirim Sultan’ım!.."

A -
A +

Babamın nasihati​: “Toprak üstünde yat. Lâkin bir döşek kazanmak için kimsenin önünde eğilip el etek öpme, pamuk hırka ile de yetin.”

 

 

 

Cennetin güzelliklerini, Cehennemin korkunç ateşini, azaplarını düşünerek kavruluyordum serin gecenin yine serin toprağında. Baktım bir ses: Kur’ân-ı kerîm okuyor. İyice dikkat kesildim; Cenâb-ı Hak: “(Resûlʼüm!) Sen onların içinde iken Allah onlara azap edecek değildir…” (Enfâl, 33) buyuruyor.

 

Biraz sonra da gecelik kaftanıyla Harun Reşid Sultan’ımız karşımda dikilmez mi? “Sultan’ım!” dedim, hemen ayağa fırladım elini öpmek istedim.

 

-  Behlül! Sen ne biçim adamsın? Uyumuyorsun bizi de uyutmuyorsun! Ey Behlül üşümüşsün! Şu paha biçilmez hırkayı sana getirdim al, giy. Benim sana hediyemdir.

 

- Allahü teâlâ razı olsun Sultan’ım! Pek zahmet etmişsiniz lakin hediyenizi alamam!

 

- Niçin?

 

- Babama sözüm var! Ben ancak pamuklu hırka giyebilirim Sultan’ım!

 

- !!!

 

- Pederimin bana nasihat ve vasiyeti şu idi: “Oğlum! Toprak üstünde yat. Lâkin bir döşek kazanmak için kimsenin önünde eğilip el etek öpme, pamuk hırka ile de yetin.”

 

- Babanın nasihatine hürmet ederim lakin beni niçin uyutmadın?

 

- Ama Sultan’ım…

 

- Hayır hayır! Bir şey söyleme! Suçunu kabul et! "Bu adam devlet işleriyle meşgul! Dostu var, düşmanı var, sayısız meselelerle uğraşıyor, istirahat etmeye ihtiyacı var!” demiyorsun!

 

- Özür dilerim Sultan’ım! Birkaç rekât gece namazı kıldım. Sonra…

 

- Ee! Sonra ne yaptın?

 

- Kendi kendime “Ey  Behlül! Yatılacak zaman değil! Yarın, öbür gün başını toprağa koyduğunda istediğin kadar uyu! Bu günler, bu geceler ele geçmez ganimet! Vakit, kazanç vaktidir, zamanı boşa geçiren ahmaklardan olma!” deyince uykum hepten kaçtı. Çıktım dışarı. Rabbimin yarattığı her bir mahlûk kendi lisanıyla bana bir şeyler anlatıyorlardı. Baktım onlar da uyumuyorlar, kendi zavallılığımı düşünüp tefekkür ettim hep!

 

- Böyle tek başınıza korkmuyor musunuz  Behlül?

 

- Niçin korkacakmışım Sultan’ım?

 

- Ne bileyim gece, karanlık, ıssız harabe yerde, kapısı penceresi açık bir kulübe ve kılıcı kalkanı olmayan zayıf, çelimsiz bir adam.

 

- Rabbim ne dilemişse; ne fazla, ne eksik, yalnız o olur Sultan’ım. Bizler gönüllerimizi, evlerimizi ve çevremizi Allah ve Resûlüʼnün muhabbetiyle tezyîn edip “Yap” dediklerini gönül rahatlığıyla yaparsak, “Yapma” dediklerini şeksiz ve şüphesiz yapmazsak ve bu hususlarda da gayret gösterirsek maddî, mânevî belâ ve musibetlerden muhafaza oluruz zaten.

 

- Bu sıralar Bağdât’ta fiyatlar çok yüksek. Hayat pahalılığı çekilmez bir hâl aldı. Muhammed bin İsmâil bin Ebî Fudayl, şehrin birkaç ileri gelenleriyle bana geldi. Yardım ve duâ istediler. Ben de uyuyamadım sana geldim. Ey  Behlül! Müslümanların, bütün insanların ve hattâ hayvanatın, nebatatın rahatlaması için Allahü teâlâya duâ et!

 

- !!!

 

- Sana diyorum ey  Behlül! Duâ etmez misin?

 

- Allahü teâlâya yemin ederim ki, ben bu işe karışmam Sultan’ım!

 

- O ne biçim söz Behlül?

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.