Evlatlarımın benim için yazdıkları ve pembe zarfa koydukları yazı şöyle bitiyordu:
Hepimiz, günlük hayatın koşuşturması içinde çoğu zaman unutsak da, hangi yaşta, hangi makam ve mevkide olursak olalım, her dertte ve sıkıntıda ilk yüreği sızlayanın, ilk gözyaşı dökenin, ilk duâlarını yollayanın annelerimiz olduğunu, bizzat yaşayarak görmekteyiz.
Ömürlerinin her gününü çocuklarının sağlığı, huzuru, saadeti ve istikbali, geleceğini düşünerek geçiren şefkat timsali annelerimizi on iki ayın bir gününde değil her gününde hatırlamak, hatırlarını sormak, milletimiz için, en temel insani mesuliyetimiz olduğu gibi millî ve manevî mirasımızın da icabıdır.
Bu hususi günde, evlatlarınız olarak fıtri ve en mânâlı hediye olan sevgimizi vermeyi ihmal etmeyeceğimiz canımız annemizin ve bütün annelerimizin Anneler Günü’nü bir daha bütün kalbimizle tebrik ediyor, hürmetlerimizle ellerinden öpüyoruz.
Kuzucukların: Nefise Naz-Mustafa Enes
***
Çocuklar dışarıda, ben evde yalnız başımaydım. Bir kırmızı güle bir kuzucuklarımın yazdığı tebrik mektubuna bakıp durdum. Her yer Tanju ile dolu. Ne edip eylesem nafile, gittikçe hasreti kabarıyordu mayalanmış hamur misali.
Doğrusu kimseye belli etmesem de pek canım acıyordu. Giderken onun canını acıttığım aklıma geldikçe daha bir artıyor karnımdaki ağrılar.
“Sen de rahat değilsin, bedenin uzaklarda olsa da ruhunla en az benim kadar sevdiklerinle birliktesin Tanju.
Biliyorum çok yoruluyorsun ama yetiyor onların sevgileri her şeye. Tanju’m canım acıyor! Niçin canım acırken aklıma ilk sen geliyorsun? Niçin korkunca ilk sen? Bana göre, evlatlarımıza göre sen her şeye yetebilen birisin. Uzakta da olsan varlığınla bir deniz feneri, gökteki Kutup Yıldızı, karanlıkta bir sokak lambası, ağrı kesici, ateş düşürücü, ozon tabakası… Bize göre sen her şey olabilensin, herkesin yerini doldurabilen ama kimsenin senin yerini dolduramadığı Tanju'sun!” deyip ağladım.
Bu arada çocukların ayakkabılarını çıkarırken “O çocuk yalan söyledi! Babacığım öyle bir şey yapmaz!” diye cümleler duydum, kulak kabarttım elimde olmayarak. Sezmiş olacaklar ki sesleri kesildi, ya da fısıltıyla konuşuyorlardı da ben duymuyordum. Hemen koridora çıktım. Onların “Anneler Günü” tebrik mektuplarında kendileri için kullandıkları ifadeyle seslendim:
- Gelin bakalım kuzucuklarım!
- Ama anneciğim odamıza geçmek istiyorduk.
- Olur gayet tabii. Ben de size teşekkür edeyim. Gözlerinizden öpeyim. Ondan sonra da doğru odanıza. Tamam mı?
- Senden de kurtuluş olmaz ki!
- O kadar kötüyüm yani!
- O kadar iyisiniz anneciğim! Yoksa dinlemez giderdik!
- Canlarım! Çokbilmişler!
- Gününüz kutlu olsun Canım Anneciğim.
- Hepimizin de güzel kızım, güzel oğlum benim.
- Ama Anne!
- Söyle Mustafa Enes'im!
- Sana tembihlemedim mi Mustafa!
- Bırak oğlumu konuşsun Nefise Naz’ım! DEVAMI YARIN