"Ben kim, bu cümleyi anlamak kim doktorum?"

A -
A +

Jale:

 

- Fena olmuştur dağdan gelen derviş!

 

- Onlar gönül sultanları! Bilakis nefsi kırıldığı için memnun bile olmuştur. Rabbimizin vaadi var; samimi tövbe eden o hatayı, günahı hiç yapmamış gibi temizlenir. Zor olan dağdaki çiçeğe ağaçlara sevgiyle bakmak değil. Zor olan trafikte durmadan kornaya basan adama muhabbetle bakabilmek… İş yerinde arkamızdan kuyumuzu kazan mesai arkadaşımıza, egosunun peşinde koşan yöneticimize ya da her fırsatta işten kaytaran çalışanımıza, kirasını vaktinde ödemeyen kiracımıza ya da kira birkaç gün gecikti diye kapıya dayanan ev sahibimize, hatta yolda yürürken pazar arabasıyla ayağımızı ezen Zeynep Teyzeye dostça, “Üzülme…” der gibi mütebessim bakabilmektir.

 

- Her zaman dediğim gibi bu işler o kadar da kolay değil Doktor’um. Teori başka, tatbikat daha başka.

 

- Haklısınız! Bir Allah adamı diyor ki: “Lisân-ı hâl, lisân-ı kâlden entaktır…”

 

- Ben nere, bu cümleyi anlamak nere? Bu söylediğin nece?

 

- Herhâlde Çince değil Jaleciğim! Bizim yakın medeniyetimizde, şanlı ecdadımızın sıkça kullandığı bir cümle. Bize fezadan gelmiş gibi uzak kaldı şimdi.

 

- Maalesef! Ne diyor o cümle?

 

- Bir insanın davranışları söylediklerinden daha tesirlidir.

 

- Doğrusu da öyle.

 

- Elbette. Aslında hepimiz potansiyel birer derviş değil miyiz Jale Hanım? Mühim olan o ebedî kurtuluş aşkının ateşiyle yanabilmekte! “Dergâhımız, içinde yaşadığımız bu dünya gezegeni, güzergâhımız İstanbul trafiği! Haydin hep beraber ermeye...” diyebiliyor muyuz? Bu yolda hiç kimseye, hatta canlı ve cansız bütün mahlûkata kızmak yok. Sadece aşkla, şevkle sevmek var herkesi ve her şeyi…

 

- Hayvanatı, nebatatı da mı?

 

- Akla gelebilecek her şeyi. “Yaratılanı severiz, Yaratan'dan ötürü…” Yunus Emre’mizin meşhur mısraını duymuşsundur muhakkak.

 

- Şöyle bir kıtaydı aklımda kalan:

 

 

 

Elif okuduk ötürü,

 

Pazar eyledik götürü;

 

Yaratılanı hoş gördük,

 

Yaratan'dan ötürü.

 

 

 

- İlk mısralar pek mânâ ifade etmese de şiire giriş olsun, kafiye olsun diye söyleniyor. Asıl mânâ sonraki mısralarda vurgulanıyor. “Yaratılanı hoş gördük, Yaratan'dan ötürü” diye. Tabii söz sahibi Yunus Emre olunca boş söylemez. Elbette ki ilk mısralarda da bir mânâ vardır. Türkçedeki “o” zamiri, Arapçadaki “hu” zamirinin karşılığıdır. Yani eski Türkçede Elif ötreli yazılınca “O” diye okunur ve “Allah” mânâsına gelir Jale Hanım. Yani: “Allah dedik, O'nu yarattıklarıyla birlikte yâd edip andık ve sevdik” demektir. Kendi nefsini beğenen ve seven, başkasını sevmez. Eğer zahirî, dış görünüşünü sevse de samimî olarak içten sevemez, belki ondaki menfaatini ve lezzetini sever. Daima kendini beğendirmeye ve sevdirmeye çalışır ve kusuru nefsine atmaz; belki avukat gibi kendini müdafaa ve terbiye eder.

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.