"Ben sizi Allah için dost edindim Behlül..."

A -
A +

"Sultanlar yalnız emir verir efendim! Emriniz başımın üstüne de bende o aradığın şey var mı ondan tam emin değilim?"

 

 

 

Kimseden bir hasene bulamayan kul, mahzun bir şekilde geri döner. Cenâb-ı Hak ona: "Ne getirdin?" diye sorar.

 

O da boynu bükük büyük bir hüzün içerisinde: "Ya Rabbi! Hiç kimse bana bir hasene vermedi… Verecek hâlleri de yok" der.

 

Allahü teâlâ bunun üzerine:

 

"Kulum, senin dünyada benim için edindiğin bir dostun yok muydu?!" buyurur. Bunun üzerine kul, bir dostunu hatırlar ve "Falanca benim dostumdu..." der.

 

Hak teâlâ o kimseyi dostuna ulaştırır. O da kendisine ihtiyacını arz eder. Dostu, "Allah için olan muhabbetleri hatırına, dostunun ihtiyacı olan" bir haseneyi ona bağışlar. Kul çok sevinir, geri döner ve olanları Rabbine haber verir. Allahü teâlâ da şöyle buyurur:

 

"Dostunun sana bağışladığı o bir haseneyi kabul ettim. Onun hakkından da hiçbir şey eksiltmedim. Seni de, onu da affettim…” İşte bana böyle bir dost lazım Behlül.

 

- Allahü teâlâ için dostluğun ne büyük bir lütuf olduğunu gösteren, ne kadar da ibretlik bir hâdise!.. Nitekim Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz’in haber verdiğine göre, Cenâb-ı Hak kıyâmet günü “Nerede benim rızâm için birbirlerini sevenler? Gölgemden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bugün onları, kendi Arşʼımın gölgesinde gölgelendireceğim” buyuracaktır.

 

- İşte ben de bu meseleye gelmek istiyorum. Ben sizi Allah için dost edindim. Siz de lütfen kabul buyurun!

 

- Sultanlar yalnız emir verir efendim! Emriniz başımın üstüne de bende o aradığın şey var mı ondan tam emin değilim?

 

- Sizin vazifeniz talebimi kabul etmeniz. Rabbim neylerse güzel eyler!

 

- Amennâ ve saddaknâ... Dedim, Harun Reşid efendimizle bir de AHİRET KARDEŞİ, Allah için DOST oldum.

 

     ***

 

Sultan’ımızla ahiret kardeşi olduğuma hem seviniyor, hem de korkuyordum. O hislerden dolayı mı ne o gece gözlerimi uyku tutmadı. Hani derler ya "in cin uyanmadan” ben de sabah erkenden kalkmıştım her zaman olduğu gibi. Derya yerine koyduğumuz Dicle, etrafı düzgün kesilmemiş parlak bir ayna gibi parıldıyordu karşımda. Kuşlar çoktan zikirlerine başlamışlardı. Kulaklarımızı dolduracak kadar durmadan şakıyorlardı ağaç dallarında. Alaca karanlıkta gördüğüm kadarıyla birkaç balıkçıl ya da martı, suyun üzerinde bir şeyler arıyorlardı ki bir konup bir kalkıyorlardı ha bire. Oldukça kararlı süzülüyorlardı oraya buraya. Ben onları merakla seyrederken namazı geçireceğim korkusuyla koştum nehrin kıyısına, itinayla abdestimi aldım, çimenlerin üzerinde kıbleye döndüm namazımı eda ettim…

 

Kulübenin tozlu yolunda bir gölge gibi yürüyen birini gördüm. Onu, kurumuş dalları toplamaya çıkmış fukaralara benzettim. Asıl hakikati sonra anlayacaktım. Gökyüzüne baktım. Bulutlar tek tük pamuk parçaları gibi görünüyordu. Kocaman gövdesi ve iri kanatları ile bir kaşıkçı kuşu çok yükseklerde tur atıyordu. Uzakta bir teknenin kürek sesleri, yanı başımda salyangozları gagalayan bir alaca karga… Beri tarafta çöpleri eşeleyen zayıf bir kelp dikkatimi celp etti…

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.