Okuduklarımdan, Doktor Nefise Hanımdan dinlediklerimden dolayı onlara hak versem de çabuk unutuyor, içimdeki şeytanî hisler, en ufak bir bahaneyle kabarıyor, bütün dünyama hâkim oluyordu.
Paketlere bakıp “Tanju beni memnun etmek için alışveriş yapmış, sevdiğini göstermek, memnuniyetini ifade etmek istiyor…” diyemiyordum bir türlü. İlla “Beni kandırmak için numara peşinde!” gibi kötülük düşünmeliydim! Onun aksi olursa; satılmış, kandırılmış, hemcinslerine ihanet etmiş zavallı bir köylü kadın durumuna düşürülecekmişim gibime geliyordu. Ben ne düşüncelerdeydim, o ne bekliyordu?
“Men çe guyem tamburam çe zened?” yani “Ben ne söylerim tamburum ne çalar?” diye düşünmeden edemiyordum. Bir türlü durulmuyordum; hep bulanık, hep akordum bozuk, zıtlıklar, tezatlar içindeydim.
Yatak odasından elbiselerini değişmiş, pijamalarını giymiş olarak karşıma çıktığında ilk duyduğum kelime: “Merhaba hoş gelmişsin. Ve güzel hanımım…” Adamın ne demesini bekliyordum, ne duydum akşam akşam? Şimdi bunları yüzüme karşı gülücüklerle söyleyen, saf saf yüzüme bakana, hele bir de aylarca uykularımı kaçırana ben ne demeliydim?
- O maşallah Tanju Bey, erkencisiniz!
- Erken mi? Niçin geç kaldığımı biliyorsun Jale’ciğim!
- İşte onun için şaşırdım. Sen bu saatlerde evde olur muydun?
- Patrona “Yakında baba olacağım...” dedim, müsaade istedim bugün için.
- O maşallah! Baba olmaya hazırsın demek.
- Elbette! Çok mühim virajındayız hayat yolunun...
- Tanju’dan baba, Jale’den anne olursa vay dünyanın hâline!
- Ben tamam da kendini niçin aynı kefeye koyuyorsun ki? “Tanju'dan baba olmaz!” de gitsin!
- Âdil olmak istedim.
- Sen zaten öylesin.
- Bak hele! Bunları söyleyen sevgili Tanju ha!
- Evet, yanılmadınız Tanju söylüyor! Unutma Jale! Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var tertemiz göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak...
- Dolu veya kar, hatta fırtına olmasın!
- Sen ne sayarsan say Jale! İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu yüreğimin. Üzülmem için bütün şartlar hazırlanıyor. Nedenini, niçinini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin tam üstünde sayısız bıçak darbesi... ve baksana yakından yüzüme.
- Her zamanki gibi tertemiz.
- Sen yine de öyle bil. Bence yüzüm, sıkıntılarımın nakış nakış işlendiği coğrafi atlasa dönmüş; düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. Yaşamak bu kadar can sıkıntısı mıdır Jale Hanım?
- Ya öyle bir tasvir ediyorsun ki suratını şaşıp kalıyorum! Ben de sanacağım ki Tanju, yani şu uğruna ailemi, arkadaşlarımı feda ederek, bütün sevdiklerimi elimin tersiyle itekleyerek geldiğim hayat arkadaşım, eski bir Grek rölyefi, eski çağlardan yola çıkmış bir geminin pruvasındaki kabartma gibi…
- İşi nerelere taşıyorsun? Ne müthiş kabiliyetmişsin sen Jale!
DEVAMI YARIN