Kocası Doğan, hemen hükümdardan müsaadeleri için izin istemiş ve Timur Han’ı evinde vurmak gibi tehlikeli bu vazifeye severek talip olmuştu. Gidiş, o gidiş… Kendine musallat olan gök gözlü Çakır adam, Timur Han’dan kaçarak gelenlerdendi. Doğan Bey’in öldürüldüğünün haberini yaymış ve intikamını kendi eliyle alacağının sözünü de vermişmiş padişaha güya...
Gülşah, “Bir taşla iki kuş vurma buna derler. Önce yiğidimi uzaklaştırıyor, sonra da babamın gözüne girmeyi başarıyor yılan suratlı. Şeytanın aklına gelmeyecek hile ve düzenbazlıklar peşinde. Onun böyle olduğunu benden başka bilen var mı bilmiyorum?” diye düşünürken derinden bir at kişnemesi duyar gibi oldu. “Herhâlde kulaklarım çınlıyor. Doğan’ımın atı mı acaba?”
Belki birileri duyar diye avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Şöyle sesleniyordu Gülşah Hanım:
“Atlılar, atlılar doratlılar,/ Azıkları bayatlılar,/Saray hanına gidersiniz,/Ballı kaymak yiyersiniz./Diyesiniz beybabama,/Doğan Beyin hanımı,/Boyu uzun boylar gelin,/Saçı uzun Gülşah kızın,/Bir kuytuya düşmüş çıkamıyor./Başına neler gelmiş bilemiyor…”
O anda oradan geçmekte olan yolcular, derinden bazı seslerin geldiğini söyleyip epey araştırma yaptıysalar da bir şeyler bulamadı, atlarını kamçılayıp süratle uzaklaştılar. Uzun ve yorucu bir seferden sonra istirahat için mola verdikleri saray hanında önlerine ballı kaymak getirilince de duyduklarını yeniden hatırlayıp birbirlerine bakıştılar.
“O yerde mübarek bir zât yatıyordu herhâlde.”
“Bize manevi işaretti…”
“İşittiklerimiz aynen çıktı.”
“Hepimiz de yanılmış olamayız…”
“Olanlar ortada, ne yanılması?”
“Birileri bir şeyler anlatmak istediler belli ki...”
Misafirlerin fısıltıyla konuştuklarını gören aşçıbaşı tedirgin oldu. Alnındaki terleri elinin tersiyle silerek, bir yolunu bulup yanlarına kadar sokuldu. Boğazını temizledi elinde olmadan.
“Afiyet olsun beylerim.”
“Teşekkür ederiz.”
“Ballı kaymağımızı beğenmediniz mi yoksa?”
“Bilakis çok hoşumuza gitti de…”
“Ee!”
“Şey nasıl desek bilemiyorum?”
“Lütfen söyleyin! Sultanımız duyarsa benim için hiç de iyi olmaz. Bir hatam varsa düzelteyim.”
“Ne hata var ne de kusur. Her şey oldukça güzel. Nasıl teşekkür edeceğimizi bilemiyoruz. Bizi şaşırtan şey farklı...” diyen yolcular, ‘gaipten denilenlerin bire bir önlerine konmuş olmasını görünce hayret ettiklerini, manevi bir ikazla karşı karşıya olduklarını sandıklarını’ anlattılar. Aşçıbaşı da çok heyecanlanmıştı. Fazla beklemeden sağa sola koşuyor, sesi çıktığı kadar da; “Beyazıd Paşa’ya, Süleyman Çelebi’ye haber verin! Çabuk olun!” diye bağırıyordu. Misafirlerle birlikte etrafındaki hizmetliler de telâşlandı. Gelenlerin kollarına girip kuş gibi Beyazıd Paşa’nın bulunduğu yere uçtular. Yay kaşların altında siyah bir elmas gibi duran kara iri gözleri büzülen Paşa’nın sevinçten mi, yoksa biricik kızı Gülşah Hanım’ın bulunduğunu söyleyen insanları karşısında görmekten mi ne dili tutulmuş gibiydi. Gözlerini kırpmadan baktı, kekeledi durdu. DEVAMI YARIN