“Beyime bakalım nasıl bir müjde götüreceğim?..” 

A -
A +

Ana karnındaki bebek, karanlıkta dokuz ay on günlük gelişimini tamamlıyordu. Toprağın rahmine düşen her bir tohum için yeşerebileceği yer de karanlık olmalıydı. Karanlık, dönüşü olmayan bir yer değil, tam aksine aydınlığa çıkmanın ilk basamağı, son durağıydı. Bütün tohumlar karanlıkta kök salıp gelişiyor, sonra ışıltılı dünyaya selâm çakıyordu. “Acaba benim şimdiki hâlim de ışıltılı, aydınlık ve müreffeh bir istikbale gebe, karanlık dönemim miydi?” suâlini kendi kendime sorarken nereden aklıma geldiyse gebe olabileceğimi düşündüm. Evet evet yanlış duymadınız! Muayyen günüm bayağı gecikmişti.

 

Ertesi günü en yakın hastanenin kadın doğum bölümünde buldum kendimi. Hemen test yaptılar. Hamilelik için yapılan testlerin çoğu kimyevi. Kan veya idrarda insan koryonik gonadotropinin (hCG) beta alt ünitesinin varlığına bakılıyor burada.

 

Neticeyi bana takdim eden sağlık personelinin mânidar bakışını hiç unutamıyorum. Gayr-i meşru bir şey arar gibisinden mi ne muzipçe gülüyordu alttan altta... “Beyime bakalım nasıl bir müjde götüreceğim?” diyerek, kafasındaki negatifliği silmek istedim. Bu devirde gayr-i meşru münasebetler o kadar yaygınlaşmıştı ki bulaşmayan mumla aranır olmuştu. Hatta “Hangi devirdeyiz?” diye kınanıyordu bile!..

 

Hamile olduğumu öğrenince bir tuhaf oldum. Düşünebiliyor musunuz? Aramıza üçüncü biri katılacaktı. Ve bu “davetsiz misafir” bana “ANNE” diye hitap edecekti. O sahneleri hayal ettikçe hem güldüm hem de bir telâş sardı beni ki sormayın. Elim ayağım birbirine dolaştı. Kafamda binbir suâl! Daha neler neler? Doğacak çocuk ya kör olursa, ya sağır, ne bileyim ya bir uzvu yok, sakat… Tövbe tövbe ben ne yapardım aman Allah’ım? Şeytan neler de aklıma getiriyordu böyle? Hem sonra gençlik çağından yetişkinler sınıfına atlayacaktım. Hayallerim, gezip tozmam, gülüp oynamalarım, eş dost partileri, ne bileyim; renkli ve cümbüşlü hayatım hiç de eskisi gibi olmayacaktı. Kısacası her şeyim altüst olacaktı. Başka bir ifadeyle yepyeni bir kimlikle hayatıma devam edecektim. Mühim bir yol ayrımındaydım anlayacağınız.

 

Daha bir olgunlaşmış biri olarak akşama eve geldim. Tanju her zaman olduğu gibi yine geç geldi. Bendeki kıpır kıpır farklılığı görmüş olmalı ki.

 

- Kız Jale!

 

- Ne var?

 

- Hayret, hâlâ uyumamışsın!

 

- Ne bileyim, denedim lakin gözlerime uyku girmedi.

 

- Mühim bir hadise olmalı!

 

- Bilmem...

 

- Mütevazılık etme! Bilirsin bilir! Senin uykularını kaçıran çeşitten bir şeyler vardır mutlaka!

 

- Evet var!

 

- De öyleyse, neymiş öğrenelim!

 

- Sıkı dur o zaman.

 

- Gözlerimi de kapayayım mı?

 

- Bilhassa aç!

 

- Çatlatma! Hadi ne diyeceksen de, zaten yorgunum!

 

- O zaman demiyorum!

 

- Tamam de! Yorgun falan değilim!

 

- Sekiz ay sonra “BABA” olacaksın!

 

- Ne?

 

- Ba-ba! Evet doğru duydun, baba oluyorsun…

 

- Baba ha! Baba…

 

- Tam dediğin gibi! Baba! Ne eksik, ne fazla!

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.