Benim gördüklerimi sizler görmüyorsunuz! Siz ve sizin gibiler böyle loş odalarda hayal kurup yaşıyormuş gibi yapıyorsunuz."
Kurbanlık kara koyun,
Tutup ağıla koyun!
Çok dikkatli olmalı,
Yaparlar çirkin oyun.
Sınıfa ne gelen, ne de giden vardı. "Yoksa bir komplo mu kurmuştular da haberim yoktu?" diye aklıma kötü şeyler de gelmiyor değildi.
- Hayır hayır! Hiç kimse dolu dolu yaşamaktan, hayatın tadını çıkarmaktan kaçmaz. Huzurdan, sevgiden mahrum olanlar siz köylüler! Şimdiki modern hayata hazır olmayanlar, bu dünyaya koyun gibi gelip sığır gibi gidecek demektir!
- Kendinizi yormayınız lütfen! Bildiğiniz gibi yaşayınız, bizi de lütfen bize bırakınız.
- Ah sizler ah!.. Gümüşhane'ye gelmeden ne kadar mutluydum. Cıvıl cıvıl, kabına sığmayan arkadaşlarım, sinemaya, tiyatroya, gazinoya giden dostlarım vardı. Ders yorgunluklarını kolay atabiliyor, keyfimizce takılabiliyorduk... Hele böyle güzel havalar, güneş, kelebekler, rengârenk çiçekler, şırıl şırıl akan sular bizi heyecandan heyecana sokardı. Burada aradığım birçok şey yoksa da eşsiz bir tabiat var karşımızda. Benim gördüklerimi sizler görmüyorsunuz! Siz ve sizin gibiler böyle loş odalarda hayal kurup yaşıyormuş gibi yapıyorsunuz. Sadece yaşıyormuş gibi… Sonra da bir ot gibi sararıyor, soluyor, hırçın, beceriksiz, hayata karamsar bakan problemli birileri olup çıkıyorsunuz!
- Tamam da, bunları bana niçin anlatıyorsun?
- Gözünü açmak için! Niçin olacak?
- Bırakın bizim gözlerimiz kapalı kalsın!
- Allah Allah!
- Niçin şaşırıyorsun? İyi ya, bizim gibi gözü kapalılar, sizin kıymet verdiğiniz şeylerin peşinde koşmayacağı için, sizin için çok mühim olan mekânlar, imkânlar hep size kalır, peşinde koştuklarınızın tamamı da sizin olur. Tepe tepe de kullanırsınız. Bu daha iyi değil mi? Bırakın gözümüz kapalı kalsın. Sizin sevdikleriniz, kıymet verdikleriniz, inandıklarınız size, bizimkisi de bize!
- Şey aslında bunları demek istemiyordum.
- Ya ne istiyordun?
- Şey! diyen bu genç kız, yüzü al al pembeleşerek gülümsedi:
- Siz hiç Kerime Nadir'i okumaz mısınız?
- O da kim?
Deyince yine gülme krizine tutuldu. Neden sonra kendini toplayıp:
- Affedersin! Uslu çocuklar, kibar, büyük efendiler fen, edebiyat kitapları okur, İngilizce, Fransızca öğrenirler... Sizin ne işiniz var aşk-meşk romanlarından! Sonra ne anlarsınız ki... Ben de deveye hendek!
Sözünü kestim. Bu kelimeye çok öfkelenmiştim:
- Bak kardeşim, senin benden ne alıp veremediğin var bilmiyorum? Bunları niçin konuşuyor asabımı bozuyorsun? Onu da bilmiyorum! Ben köylüyüm, hâlimden de memnunum. Sizin şehirli anlayışınız, tercihleriniz beni hiç de alâkadar etmiyor! Şunu unutmayın bu mânâda hiçbir zaman şehirli olmayacağız! Şimdi siz Avrupai düşünüyor ve öyle bir hayatın hasretiyle yanıp tutuşuyor olabilirsiniz. İçinden çıktığın toplumun kıymetlerini, güzelliklerini göremiyorsanız ben ne yapabilirim?.. Başka memleketlerin bize yabancı hayat tarzlarını, daha açıkça söyleyeyim bütün pisliklerini severek, isteyerek öğreniyor ve yaşıyorsunuz. Onlara benzemek istedikçe, kendi özünüzden, şahsiyetinizden, yüksek ahlakınızdan uzaklaşıyor, bizlerden nefret ediyor, hakikaten mutluluktan da uzak, mahrum kalıyor, zayi oluyorsunuz! Size ve sizin gibilere acıyorum biliyor musun? DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...