Nuri Öğretmen, bu kadar ince düşünceli, cömert talebesine ne deseydi? Elini şakaklarına koyup yine derinlere daldı.
Hülasa; zengin olmadıkları hâlde, daha fakir bir arkadaşına yardım etmek istiyordu Ali. Üstelik bilinmemesini de arzuluyordu... Çok üstün bir ahlak numunesiydi bu şahit olduğu…
Nuri Öğretmen, kendinden geçmiş, çok hislenmişti. Talebeyken bir hocasına; “ÖĞRETMEN, ÖĞRENCİ” kelimelerine nasıl bir mana yüklendiğini sormuş, pek de manidar cevap almıştı seneler öncesi. “Öğretmen; güzel olan şeyleri öğreten, öğretilen bu güzellikleri çocukların hayata geçirebilmesine, bizzat yaşamalarına yardımcı olan örnek insan demektir” diye aklında kalmıştı.
Bir kere şunu iyi bilmek lazımdı; öğretmenlik kolay bir meslek değildi. Malzemesi çocuk olan yüksek ve seçilmiş bir meslekti ona göre. İyi bir insan yetiştirmenin ne demek olduğunu ancak onlar bilirdi. Onun için bu meslek, kendi katında pek çok şey ifade etmekteydi.
Çocuklarımızı, gençlerimizi ve hatta yetişkinlerimizi eğitecek kişilerin, istenilen davranışları en iyi nasıl kazandırabilecekleri konusunda bilgi, tecrübe ve beceri sahibi olmaları icap ederdi. Kendisinde o kabiliyet var mıydı? Bu küçük çocuğa ne vermişti, ne buldu?
Yaşı ne olursa olsun, eğer talebenin profesyonel davranışlar, maharetler ve anlayışlar kazanmaları icap ediyorsa, eğitimcilerin, öğretmenlerin de bu kabiliyet ve niteliklere sahip olmaları elzemdi. Muallim, sadece bilgi aktarıcı olmamalıydı. Ahlaklı, talebesini koruyup kollayan, pek faal ve bütünleştirici, birleştirici ve hamle yaptırıcı olmalıydı. Daha azı zaten ona yakışmazdı.
Neden sonra dalgınlığından kurtulup karşısında mahcup duran Ali’ye baktı:
- Çok güzel şeyler düşünüyorsun Ali. Ama bildiğim kadarıyla sizin de maddî durumunuz öyle ahım şahım değil. Yanlış mı?
- Doğru biliyorsunuz öğretmenim. Babam inşaatlarda çalışıyor. Çoğu zaman iş bulamıyor. Ama ben de para kazanıyorum.
- Nerede çalışıyorsun, ne iş yapıyorsun Ali?
- Fırıncıyla anlaştım, simit alıp satıyorum efendim.
- Onu biliyorum Ali! “Çalışıyorum” deyince bir iş yeri aklıma geldi! Haklısın bu da iş tabii!
- Yardım etmek istiyorum öğretmenim!..
Nuri Öğretmen, bu kadar ince düşünceli, cömert talebesine ne deseydi? Elini şakaklarına koyup yine derinlere daldı. “İyiliğin bu kadarı…” kelimeleri içinde ne fırtınalar oluşturmuştu.
Ali’nin teklif ettiği yardım işi olacak gibi değildi. Aklı, havsalası almıyordu. Bunun gerçekleşmesi imkânsızdı ona göre. Ne yapmalıydı ki; bu kendi küçük yüreği büyük çocuğu kırmadan, incitmeden hislerine tercüman olmalı, bu güzel niyetinden vazgeçirmeli, hem de her iki çocuğa yardım etmeliydi? Ne edip edip bu işe bir çare bulmalıydı. Bunu yapmak ona o kadar zor geliyordu. Deselerdi ki sırtında taş taşı bu kadar zorlanmazdı belki. Bu tertemiz hislerin sahibi, sevimli öğrencisi, her hâlükârda sukutuhayale uğramamalıydı. En sonunda diyaloğa, devam kararı verdi. DEVAMI YARIN