Bir gün telefonum çaldı, karşımda nazik, kibar bir hanımefendi vardı

A -
A +

"Ragıp Bey, ben Ankara'dan arıyorum... Afyon Ahmetpaşa kasabasından talebeniz Reyhan Öney'in küçük kardeşiyim..."

 

 

 

Hâlâ bir mektebin yanından geçerken cıvıl cıvıl çocuk bağrışmalarını duyduğumda birdenbire, neşemi kaybederim. Heyecanla haykırmak isterim. Yüreğimin içinde derin bir sızı büyür, büyür, içimi acıtır elimde olmadan.

 

 

 

Mazi dertler paketi,

 

Giymiş üste ceketi,

 

Doğruyu bulmak için,

 

Aramış memleketi!

 

 

 

Ne mi oldu?

 

Seneler sonra bir gün telefonum çaldı. Karşımda oldukça nazik, kibar bir hanımefendi:

 

"Ragıp Bey, ben Ankara'dan arıyorum. Bir bakanlıkta mühendisim. Afyon Ahmetpaşa kasabasından talebeniz Reyhan Öney'in küçük kardeşiyim. Ablam sizden o kadar minnetle, hayranlıkla, muhabbetle bahsetti ki anlatamam. Bizde de derin iz bırakmışsınız. Sizi tanımayı çok istedim. Uzun araştırmalar yaptım. Önce TGRT filmlerinin jeneriğinde ismini gördüm. İhtimal vermedim. "Bir öğretmenin ne işi olabilir böyle filmlerde, isim benzerliğidir falan" dedim. İçime kurt düşmüştü bir kere... duramadım, TGRT’yi aradım, telefonunuzu istedim vermediler. Tabii ki haklılar, her önüne gelene, her isteyene telefon verecek hâlleri yoktu ya. Sonra bir daha aradım, bu sefer telefon falan istemedim memleketinizi sordum, onlar da sağ olsunlar "Erzurumlu" deyince o zaman daha yoğunlaştım aramaya. İsim soy isim ve memleket tutmuştu. Bu kadar tesadüf olamazdı. İsminizin, aradığım insan olduğundaki oran yüzde doksanlara çıkmıştı. Pes etmedim, tekrar araştırırken BKY'den yayınlanmış kitaplarınızın olduğunu gördüm. Bu sefer orayı aradım. Niyetimi arz ettim. Onlar da size soracaklarını "telefonumu verin" derlerse vereceklerini beyan ettiler.

 

Hülasa uzun bir mücadele sonunda telefonunuzu aldım ve hemen aradım. Şükür maksadıma ulaştım. Şimdi çok huzurluyum. Ailemizden biriymiş gibi ismini çok duyduğum hocamla konuşmak nasip oldu. Ablama da anlatacağım, muhtemelen biraz sonra o da arar."

 

En hoş kelimelerle pek güzel iltifatlarda bulundu.

 

Seneler sonra iyi niyetimin, Allahü teâlanın rızası için bir masumun yanında olmanın mükâfatını şimdi alıyordum. Demek ki iyilik kaybolmuyormuş. Tarifsiz heyecan içindeydim. Bu dünyada bile ufak bir iyilik zayi olmayıp seneler sonra muhabbet olarak karşıma çıktığına göre; ya ahiretteki karşılığı... Onu elbette Rabbim bilir.

 

Senelerdir, hem talebem Reyhan hanımefendiyle hem de onun vefakâr kardeşi Havva hanımefendiyle bir abi kardeş misali maille, bazen telefonla konuşuyoruz. Bayramlarda, kandillerde tebrikleşiyor, birbirimize duâlar ediyor, iyi temennilerde bulunuyoruz.

 

Kötüler, zalimler, yaptıklarıyla hâk ile yeksan olurken bir demet muhabbet filizi kök saldı, tomurcuğa durdu, ıtır ıtır kokan çiçekler açtı ve tadı unutulmayacak meyveler verdi elhamdülillah...

 

“Ne ekersen onu biçersin..." dememiş miydi atalarımız?

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.