Gövdesi kocaman, dalları her evin bahçesine sarkan bir çınardı Osmanlı...
En ağrılarla dolu gününde bile tebessüm ediyordu gazi Hasan:
- Ah! Hemen yoruluyorum! Affet Allah’ım! İçimden öyle geliyor ki anacığım; emr-i Hak iyice yaklaştı. Son vasiyetimin hülasası şudur anacığım:
- Kendini yormayasın Hasan’ım!
- Bülbüle güllük, kargaya küllük yakışır! Askere de şehadet ana! Rütbelerin en güzeli, en erişilmesi zor olanı!
- Anan sana kurban olsun Hasan’ım!
Çok duyulmuş bir laf üstüne gelen kız kardeşi Nene’nin elindeki tepsiye, acıkmış gözlerle baktı Hasan. Baktıkça kaybolduğu bu uçurum, manzarayı seyreden genci içine çekiyor gibi geliyordu ona. O aslında acıkmamış, açlık çekerken delirenleri hatırlamıştı. “Bunların zerresine sahip olmadan, gözüne ebedî uyku girenlerden sonra ben nasıl tok olarak ölürüm” diye düşünüyordu. Önünde duranlara kolayca sahip olmanın bedelini ömrüyle ödemek istiyordu. Göçlerin ve sığınmanın ortaya çıkarttığı çelişkiler yumağından kalan en gerçekçi resimdi bu. İki farklı âlem; ak ve karanın, gece ile gündüzün, dev ile cücenin zıtlığı gibiydi her şey.
- Aha! Nene bacım da neler getirmiş? Şöyle kenara koy, kollarına yük olmasın bacım! Sanki ben tutuyormuşum gibi yoruluyorum! Bir şey anlatacağım Nene bacım! Anam da dinlesin sen de. Eh, anacığım o gençtir hepimizden, unutmaz. İyi dinle bacım:
- Peki dadaşım. Çorbanı soğumadan içseydin önce.
- Tamam! Hele bir diyeceğimi diyeyim… Gövdesi kocaman, dalları her evin bahçesine sarkan, huzurlu mu huzurlu bir çınardı Osmanlı memaliği. O çınarın altında hep gölgelendik, yeri geldi istirahat ettik, zümrütten çimenlerinin üzerine serilip uzandık, yeri geldi dallarından salındık, oynadık, eylendik. Şimdi bu ihtiyar çınarımıza göz dikenler var! İlla dibinden kesmek istiyorlar, köküne kezzap dökmeye çalışıyorlar! Daha düne kadar envaiçeşit kuşlar paylaşamazdı onu, kuzgunlar, kargalar kavga eder dururdu üzerinde. Bir gün fark edildi bu durum ama ne yazık ki, geç kalınmıştı; hem de çook! Unutulmuştu tabiatın rengârenk uyumu. Bağırış, çağırış, gaklamalar, birbirine karıştı bütün kuvvetini toplayan çınar şöyle bir salladı dallarını, sanki küçük kıyamet kopmuştu. Bu zelzelenin tesiriyle gözlerini açanlar, önce birlikte ölmeyi öğreneceklerdi!
- Abi neler söylüyorsun Allah aşkına? İnan, hiçbir şey anlamadım!
- Şimdi değil, yeri ve zamanı geldiğinde anlarsın bacım!
- Bir muammasın abi!
- Öyle ya hayat bir muamma!
- Onların yok ettiği canlar, mallar sayılamayacak kadar çoktur elbet ama onları da yok eder bu Erzurum şehri!
- İnşallah Nene bacım! Ne güzel söylüyorsun öyle! Devam et, yaralarıma merhem gibi geliyor bu sözlerin!
- Bizlerdeki saflığı kuşatıp tesiri altına alan Urus entrikaları, Ermeni oyunları sonrasında, kuluçkada bekleyen kötülüklerin ayak sesleri yükseliyor abi. Bir gün; yeter artık der, onların zalim olduklarını, haykırırız suratlarına karşı! Bu Erzurum şehri, tekin değildir abi! DEVAMI YARIN