'Bitirim' bir gençliğin içinde oldukça sivri yaşadım...

A -
A +

Her zaman olduğu gibi yine beni yanıltmadı, geç geldi. İçeri girer girmez henüz karnımda debelenmeye başlayanı kast ederek “BEBİŞ ne durumda?” diyerek, çocuğu sordu. Elimde olmadan “O ne biçim kelime?” dedim, ağzının payını verdim, sorduğuna bin pişman ettim lakin yetmiyordu. Geç gelmesine mi, yoksa o ifadesine mi ne fena kızmıştım, bir türlü öfkeme hâkim olamıyordum.

 

Bizim zamanımızda pek çok insanın ağzına pelesenk olan bu masum zamire ve benzerlerine fitil oluyordum her duyduğumda. Kelimenin konuşulması, kullananın niyetine göre yerinde görünse de yeni nesil öyle düşünmüyor her şeyi değiştirmeye çalışıyordu. “Bebiş, oğluş, kızçem, anniş, babiş…” gibi kelimenin aslını bozarak hitap edilmesini beğenmiyor, hatta kusacak gibi iğreniyordum da… Ne hikmetse oldum olası bu çeşitten şeyler kafama yatmıyordu.

Bitirim bir gençliğin içinde oldukça sivri yaşadım, hem de en hızlısından. Ne hikmetse aklım erdiği günden beri bir iki şeyi sevemedim, denemek dahi istemedim. Bunlardan biri; sırılsıklam âşık olduğum hâlde evlenmeden, nikâhlarımız kıyılmadan Tanju ile birlikte olmadım. İkincisi de mukaddes bildiğim vatan, millet, din, îmân mevzularını, yaşamasam da alaya almadım, yanımda da kimselerin dalga geçmesine, aşağılamasına müsaade etmedim, bir diğeri de bu uyduruk kelimelerdi… Ummadığımız zaman önümüzde mantar gibi biten bu acayip ifadeleri kullanmayı aklım almıyordu bir türlü.

 

Necasete konmaya alışmış sinekler durumuna düşüyordu her defasında son kuşak gençlik. İnsan düşünmeden, önüne konan her şeyi olduğu gibi alıp “baş üstü” yapar mıydı hiç? Sentezlemeden, analiz etmeden, iyiliğini kötülüğünü, ne alıp verdiğini hesaba katmadan balıklamasına atlamak da bu devrin hastalığıydı.

 

Henüz yaşları otuzu geçmiş üst makamlardaki şirket çalışanlarından, firma sahiplerinden duyunca bu ifadeleri, iyice asabım bozuluyordu. Etrafındakilere, arkadaşlarına, annelerine babalarına, sevgililerine, yüzlerine yeni oturmuş kırışıklıklara bakmadan savuruveriyorlardı işkembeden bu acayip lafları. Koca koca adamların birbirlerine “hayatım, güzelim, canım, cicim, kalbim, ciğerim, yavrum...” gibi bütün organlarını sayıp dökmelerine tek kelimeyle ve de elimde olmadan kızıyordum. Bazıları ağza oturuyor ve katlanır hâle gelebiliyordu da bu uydurmalar asla... Bir ara “kanka, kanki, adamım, caniş...” kelimeleri zamir yerine kullanıldı ve epey rağbet de görmüştü.

 

“BEBİŞİM” ifadesi, içinde bulundurduğu “ş” harfi sebebiyle sıfır beden olmayana yakışmıyordu, yakışamazdı, hiçbir zaman yakışmayacaktı… Affedersiniz kalçası, göbeği ve omuzları bir olanlar zaten direkt bebişti benim gözümde. İçimden “Lütfen böyle saçmalıklar yapmayalım!” demek geliyordu en gür sesimle. Her “hayırlı akşamlar, iyi geceler” diyene rüyaları hatırlatmak bile daha yerindeydi.

 

Kusura bakmayın, bir kelime bile beni nereden nereye götürüp getirdi. Eminim Tanju, bilerek söylememişti. Mutlaka birilerinden duymuştu. Öfkemin kabarması, onun çevresinde pervane dönen yılışıkların o kelimeyi kullanmış olmalarını hissetmem ve Tanju’nun da onlardan kopya çekip öğrenmiş olabileceğini düşünmemdendi. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.