"Sakin olursanız kendinizi rahat görür, meselelerinizi kolay çözersiniz..."
Rahat görüneyim diye yarısı yıkık bir duvarın üzerine çıktım. Ben herkesi gördüğüme göre onlar da beni görebiliyor olmalıydı.
- Bakın komşular! Biraz önce ormanın en girilmez yerindeydim.
- Korkmadın mı?
- Deli, o dediğin şeyin hesabını yapabilseydi zaten deli olmazdı!
- Uzatma Behlül!
- Güzel bir bahar sabahı, hava oldukça sakindi. Göl kıyısında etrafı seyrederken elimde olmadan suya baktım. Dupduru suda kendimi gördüm. Biraz sonra bir maymun yaklaştı. Onun rüzgârıyla su hafiften dalgalansa da yine hem kendimi hem maymunu görebiliyordum. Bu arada suda şiddetli bir hareketlenme oldu. Kıyıya koşuşan balıklar ve onları yakalamak için suya atlayan hayvanlar yüzünden su yüzeyi bozuldu. Kendimi de göremedim, başkalarını da...
- Bize hikâye anlatma Behlül! Sadede gel!
- Saadet, bu hikâyenin sonunda.
- Öyleyse söyle.
- Sakin olursanız kendinizi rahat görür, meselelerinizi kolay çözersiniz. Kaba kuvvet, kavga, bağırıp çağırma hem insana yakışmaz hem de adil olmanıza en büyük mânidir. Başka bir misal vereyim:
“Eski zamanların birinde çok zengin olan bir ağa, emr-i Hak vâki olmuş ve ölmüş. İki oğluna sayısız mal bir de köşk bırakmış. Her şeyi pay etmişler ama köşkü taksimde anlaşamamışlar. Herhâlde tek olduğundan. O demiş benim olsun, diğeri demiş benim… Bir türlü mutabakat sağlayıp anlaşamamışlar. İş kan dökmeye kadar varınca hikmet-i Hüda, paylaşamadıkları köşkün kerpiç duvarından bir ses işitilmiş: ‘Ey birbirinin saçını başını yolan akılsız kardeşler! Benim için birbirinize düşman olmayın!' Kavga edenler durmuş sesi dinlemeğe başlamışlar. 'Zamanında itibarlı, güçlü kuvvetli bir padişah idim. Çok uzun ömürlü oldum, çok saltanat sürdüm. Milletim geçtiğim yollara güller sererdi. Ne oldu? Hiçbiri sonsuza kadar yanımda kalmadı. Hepsi çabuk geçti. Neticede vadem doldu, ahirete hicret ettim. Fâni vücudum mezarda bin yüz otuz sene kaldı. Hepten eriyip kayboldum. Sonra toprağımla çanak çömlek yaptılar. Kırk sene evlerde kap kacak olarak kullanıldım. Kırıldım, parçalandım, un ufak oldum yeniden. Bu sefer de çöpe atıldım. Yine seneler geçti. Bu köşk için kerpiç lazımdı, benimle kerpiç yaptılar. Kavga ettiğiniz bu köşkün duvar inşasında kullandılar. Lütfen birbirinizle dövüşmeyin! Siz de bir gün benim gibi olacaksınız… değer mi?’ Sesi duyan herkes, taaccüp edip nefis muhasebesi yapmış. Birkaç günlük saltanat için kavga etmeye, yanıp tutuşmaya, kırmaya, kırılmaya, ‘can almaya’ veya ‘canını vermeye’ değmediğini görmüş, sese hak vermişler… Benden bu kadar. İster dövüşün ister barışın, sıra sizde!
DEVAMI YARIN