Kucağımda hayata veda eden Aylin arkadaşım bakın neler karalamış?
Hayat bir nokta kadar kısa, zaman sonsuz.
Ne onunla olabiliyoruz ne de onsuz!
Düşman ayağa bakarmış dostlar başa.
Her vaktin, her anını dolu dolu yaşa.
Olma ukala!
İstikbâlini, geleceği unutmadan,
Mazinden, geçmişinden kuvvet al,
Bugünü yakala!
Hep genç kal, kendini sanma ihtiyar;
Sıradan olma, hür ol ve en sonunda da mesut ve bahtiyar!
Sevdiğini alasın, olasın telli duvaklı gelin,
Seni çok seven Aylin…
Seneler sonra evime geldiğinde bu hatıra defterimi istemiş, baştan sona kadar da okumuştu. Çok duygulanmış, talebelik sıralarında yazdığı bu serbest vezin şiirinin altına da şunları ilâve etmişti rahmetli Aylin'im:
“İnsanlara karşı duyduğum büyük sevgi beni onlarla çok iç içe olmaya itti. İyi kötü seçiminde hata etmem veya bir ölçümün olmaması da sukût-ı hayale uğramama sebep oldu, muhabbet yerini derin bir şüpheye bıraktı. Bazılarına karşı nefret etmeme ve birçoğundan da korkmama sebep oldu. Geldiğim noktada eğer haklarında neler bildiğimi ve düşündüğümü bilselerdi, beni bir an bile yaşatmazlardı… Çok sevdiğim arkadaşım Jale sana bunları niçin yazıyorum biliyor musun? Benim gibi olma diye. Yolun da, bahtın da açık olsun güzel kalpli güzel kardeşim. Aylin"
Bunları yazan, gece gündüz düşündüğüm, pek sevdiğim benim için hususi olan insandı. Yokluğunun on birinci senesinde milyon kere özledim. Yazdığı bu içten cümleler, her zaman bir rehber, samimi ikaz ve yol gösterici oldu. “İyi ki yazmışsın güzel arkadaşım…” dedim, gözlerimden akan yaşa mâni olamadım.
Bir başka sıra arkadaşım da şöyle başlamış yazısına: “Kalbin kadar temiz bu sayfayı bana ayırdığın için...” diye teşekkürden sonra bir resim yapıştırmış, onun altına da “Bu cansız hayalim sana ebedî bir hatıra olsun...” demiş, kocaman da bir imza atmış genel müdürler gibi.
Kızlardan bu mâniyi bilmeyen yoktur sanıyorum. Okuyup çok güldüm o günkü gibi:
Hatıra hatıra dedin,
Başımın etini yedin,
Aha sana bir hatıra,
Senin gibi bir katıra!
Yanağında nokta beni,
Hem ak paktır beyaz teni.
Sakın ha unutma beni!
Unuturum ben de seni!
Birçok iyi niyet, temenniden sonra da son noktayı bir mâniyle koymuştu:
Ata, dedem olmuş bakkal,
Müşteriler sanki çakal!
Al mandalina, portakal,
Sevgilerimle hoşça kal.
O günler canlandı gözümde, ilkokul beşinci sınıftaki saf çocuk terbiyesiyle mâniyi gizli gizli birbirimize gösterip kıkırdamıştık, çok ayıp bir şey gibi. Ne saf, ne nahif, ne temizmişiz o yaşlarda… Şimdi o temiz kalplerin yerinde yeller esiyor; kendimizi hatırlatma hırsının verdiği pervasızlıkla popüler kültür mensupları hakkında yazılar yazan postmodern, özünden uzaklaşmış, aile hayatı çürümüş, kimlik bunalımında olan, büyümüş çocuklar olarak görüyordum kendimizi.
DEVAMI YARIN