“Bu devirde böylesi utangaç gençler de var mıydı?!.”

A -
A +

Tanju’ya âşık olup yaklaştığımda ilk dediğim cümle ne olabilirdi sizce, hiç düşündünüz mü? Tabii nereden bileceksiniz o zaman ben söyleyeyim:

 

“Lütfen inkâr etme, sana en çok ama en çok ben yakıştım…”

 

Önce ne diyeceğini şaşırdı zavallı kızardı, bozardı, gözlerini sağa sola kaçırdı. İçimden “Bu devirde böylesi utangaç gençler de var mıydı?” desem de çabuk unuttum, işi şımarıklığa verdim. Öyle ya “ne deseydi” bu kendini beğenmiş, medeni cesareti yüksek ve de ölçüsüz kızcağıza?

 

Genç bir kız olsam da bazen Özdemir Asaf gibi şairane düşünüyor, kimi zaman Kerime Nadir, çoğu zaman da Muazzez Tahsin Berkand gibi popülist romancı ve yazar oluyordum kendimce. Cumhuriyet devrinin bütün aşk romanlarını sanki ben yaşamış ve öylesine de kaleme alıp yazmıştım. “İTİRAF”larımın bu kısmına onun için Cahit Sıtkı Tarancı’nın bir kıtasıyla başladım, Cenap Şahabettin’le devam ettim. Buna rağmen ruhumdaki fırtınaları bir nebze olsun dindiremiyor, hissiyatımı tam olarak anlatamıyordum.

 

Neticeden pek emin olmasam da devam edecektim her şeyi önünüze koymaya. Bu iş yine de kolay olmayacağa benziyordu.

 

 

 

Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,

 

Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi karlar,

 

Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar…

 

Ey kulûbün sürûd-i şeydâsu,

 

Ey kebûterlerin neşideleri,

 

O baharın bu işte ferdâsı.

 

Kapladı bir derin sükûta yeri

 

Karlar,

 

Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.

 

 

 

Kar, kış, üşümek üzerine yazı yazmak bu yaz günü nereden de aklıma geldi? Anlı şanlı şairlerin uğruna mısralar döktürdüğü karın bendeki intibaı sadece üşümek. Şairlerin ilham almasıyla benim iliklerime kadar üşümem apayrı şeylerdi. Ruh âlemim gelgitlerle doluydu. İki zıt dünya arasında gidip gelen salıncak mıydım desem, yoksa metcezir mi? Hakikaten ben neydim? Bir insan kendini tanımasa, bilmese başkaları nasıl tanıyacaktı? Hani Yunus’un dediği gibi:

 

 

 

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir,

 

Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır.

 

Okumaktan murat ne, kişi hakkı bilmektir,

 

Çün okudun bilmezsin, ha bir kuru emektir.

 

 

 

İşin bir diğer tuhaf tarafı da dedemin yaşındaki bu şairlerimizin yazdıklarını anlamakta zorlanmamdı. Sanki Sümerlerin, kaç bin sene evvel, bilmem hangi höyükten çıkarılmış çivi yazılarını tercüme etmek kadar yeni nesle zor geliyordu bu eserleri okuyup tam anlamak. Ya o dede dediklerimiz uzaylıydı, ya da bizler... İki kuşak arasındaki uçurum nasıl olmuştu da bu kadar derinleşmişti? Bu uğurda zihin yoran, kafa patlatan, hiçbir anlı şanlı Türk evladına da rastlamıyordum.

 

“Az çalışalım, çok kazanalım, çok gezip tozalım, en iyi şeyleri, en lüks mekânlarda yiyip içelim, hava atalım…” Hayat felsefemizin hülâsası işte şu birkaç kelimede saklıydı. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.