Bu kitapta isimleri geçenler sıradan insanlar değiller...

A -
A +

Doktor Nefise Hanım:

 

- Bütün samimiyetimle söylüyorum Jale Hanım “Keşke” demek hoş değil, biliyorum ama “keşke” olabilseydik demeden edemiyorum. Nefislerimiz, birer azgın canavar gibi çöreklenmiş aklımızın üzerine, onu aşmak kolay mı? Düşmanlarını tanıyan tedbirini alır, tedbirini alan ya muzaffer olur, ya da en az zayiatla çıkar mücadeleden. Düşmanını bilmeyen ona karşı kendini nasıl müdafaa edebilecek ki? Onun için büyüklerimiz; şeytan, nefis, kötü arkadaş gibi üç büyük düşmana karşı daima uyanık olmaya çağırmışlar. Bunun üzerine nice kitaplar yazılmış okunmuş da…

 

- Bizimkilere söylesen; “Görünmeyen şeylerden de düşman mı olurmuş? Buna kendini avutma ya da kandırma derler…” der, adamı tiye alırlar hemen.

 

- Onlar da kendini öyle avutacaklar ki mevcut durumlarını muhafaza edip öyle kalabilsinler. Ne kadar da nasipsizlermiş.

 

- Hem de ne kadar!

 

- Sana vereceğim kitap yeni elime geçti. Sanki haberini almışsın da öyle çıkıp gelmişsin. Acele etme dikkatlice oku.

 

- Eyvallah derim Doktor’um!

 

- Buyurun.

 

- Aaa! “NASIL MÜSLÜMAN OLDULAR?” Çok merak ettiğim mevzuydu. Bu akşam bitiririm inşallah.

 

- Bence acele etme! Sindire sindire oku. Burada isimleri geçen şahıslar sıradan insanlar değiller. Her biri bir deha, sahasında mütehassıs, ilim adamları. İnsaflı düşününce gönüllü olarak gelip Müslüman olmakla şerefleniyorlar.

 

- Bizimkiler de ellerinin altındaki nimetin kıymetini bilmediği gibi, bir de ayaklarıyla itekliyorlar.

 

- Biraz önce konuşmuştuk ya bilmediklerinden öyle yapıyorlar. Bilseler, tanısalar hiç o kadar alçalabilirler mi? Hadi hayırlısı olsun kıymetli kardeşim.

 

     ***

 

Sanki bu kitabı almak için gitmiştim Doktor’umun yanına. O da öyle güzel karşıladı çok da güzel sohbet oldu.

 

Çoğu zaman ölümü düşünürdüm. Ruhum bedenimden ayrılmış, elbiselerimi soyuyorlar, yakınlarım ağlaşıyor, komşular daha yaşlılar sükûnet tavsiye ediyorlar. Biraz sonra teneşir denilen tahta ya da mermer masaya çıkaracaklar, bol sabunlu suyla yıkayacaklar. Sonra tabuta yerleştirip musalla taşına koyacaklar, cenaze namazım kılınacak… Bekletmeden de mezarlığa yolculuk... ve nihayet dünya hayatım kabirle noktalanacak. Bütün yaptıklarımla birlikte bir defter kapanacak. Aklımı başımdan alıp götüren bu hakikati niçin insanlar fazla düşünemiyor. Şunları yazarken bile elim ayağım soğuyor, bütün dünya lezzetlerinden.

 

Ölüm hakikatinin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Çok iyi bir okuyucu olmamama rağmen, şuuraltıma işlemiş olduğum ya da mantıklı bulduğum için kullandığım metodlarım iflas ediyor. İnanmaktan maada insanı rahatlatan hiçbir şey bulamıyorum. Onun dışındakiler; çürük odunlar gibi faydasız, ya da çelik çomak oynayan çocukların hâli gibi boşuna uğraşmaktı.

 

Önce yalnızlık vardı. Senelerce kendimi öyle hissediyordum. Usul usul arayışa girdim. Sızdıran bir derin çatlaktan görmeye çalıştım her şeyi. Tabii olmuyordu. Hükmedemiyordum kabına sığmayan şehirli güzel Jale’nin nefsine. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.