"Bu otobüsün mesulü benim, işte çuvallarımız memur bey"

A -
A +

Bir süre olanlara bakan Hacı Lütfü Hoca, “Canavarlar! Aç kurtlar…” dedi, en son hayatta olan hocasına sığındı. Başka elinden bir şey gelmiyordu. Akıbet belliydi. Peş peşe ateşlenen yığınlar, bir anda derin sessizliği bozduğu gibi, ortalığı muharebe sahasına çevirdi. Bir bir açılan pencerelerden başını uzatıp bakanlar ve kapılardan dışarı fırlayanlarla bir anda ana baba gününe döndü. Ne olduğu belli olmayan gölgeler karıştı, iç içe uğundu, salkım saçak toparlanıp dağılarak oradan oraya savruldu, sonra da kimsenin anlamadığı şekilde lacivert beyazlığın, kesif dumanların içinde hepten eridi, kayboldu.

 

Sıranın kendilerine gelmesini bekleyen Çavuşoğlu otobüs hacıları tir tir titriyordu. Edebe mugayir, nahoş bir şey olmasın diye Lütfü Hoca, gümrük memurlarından önce davrandı:

 

- Memur Bey! Bu otobüsün mesulü benim! İşte çuvallarımız! Gördüğünüz gibi! Size zahmet olmasın diye ağızlarını açtık, rahat kontrol edesiniz diye. İsterseniz içlerinde neler olduğunu da tek tek söyleyeyim...

 

Lütfü Hocayı dinleyen ceberut gümrük memuru, ilk defa duyduğu bu samimi ifadeler karşısında ne diyeceğini şaşırmış olmalı ki dik dik yüzüne baktı, gevşedi, hatta al al olmuş yanaklarına doğru belli belirsiz bir tebessüm yayılıverdi.

 

- Tamamdır! Kapatın çuvallarınızı! Yükleyin bagajlarınızı!

 

- Memur Bey!

 

- Evet, yanlış duymadınız! Dil sürçmesi değil, bilerek söyledim!

 

- Estağfirullah!

 

- Diğer hacılara “Çuvallarınızda ne var?” diye sorduğumuzda yalan yanlış malumat verdiler! Yüklerini açtığımızda söylediklerinin dışında kaçak mallar olduğunu gördük, kanunlarımızın verdiği yetkiye dayanarak da ellerinden aldık. Gördüğünüz gibi bütün herkesin önünde de ateşe verdik! Biliyorum içinizden kızıyor, küfürler ediyorsunuz ama yanlış beyanın karşılığı bu! Umarım bir daha bu hataya düşmezler! Hacı olmuşlar ama adam olamamışlar! Müslüman hiç yalan söyler mi? Benim bildiğim söylemez, çünkü en büyük günahlardan biri! Gizli, saklı hiçbir işimiz olmaz! Herkesin gözü önünde de yapacağımızı yaptık ki “Bak bizden aldı, evlerine götürecekler…” denmesin… Buna rağmen kızıp küfredenleri, kuvvetleri yetse dövüp öldürecek kadar da kin beslediklerini tahmin etmek zor da değil! Hadi, sizlere uğurlar olsun.

 

- Allah razı olsun memur bey! Toplanın Hacılar! Hadi çabuk olalım!..

 

Lütfü Hoca, bir daha kafilenin başı olarak, hacıların kalplerini fethetmiş, memnuniyetini, içten duâlarını almış, keyifle otobüslerine binmişlerdi. “Arkadaşın hası ya alışverişte, ya da yolculukta belli olurmuş…” diyen Nafız Turan’a şoför:

 

- Az daha “köy imamı” diye büyük bir kıymetten istifade edemeyecektik!

 

- Sorma dadaşım! Bir o kadar da benden! Hadi sen tanımıyorsun! Ya ben? Senelerdir nasıl biri olduğunu bile bile bu tuzağa düştüm. Asıl ben hayıflanmalıyım!

 

- Öyle demeyin hacılar! Her ne yaşadıysak mübarek hocamın bereketi. Benim nefsimi bir ben bilirim! Cenâb-ı Allah, ona fırsat vermesin!

 

- Âmin! Sen yine öyle bil kendini Hacı Hoca! DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.