Sedirin üstünde ne eşyası varsa heybesine konmuştu.
Duyduğu şeyleri unutmalıydı ama nasıl?
Anacığına hüzünlü olduğunu belli etmemeliydi.
“O hayat rehberim, canım anacığım! Bana neler yapmam gerektiğini söylüyordu… O hep beni düşünüyor ve beni mühimsiyor fedakâr anacığım.”
Kafasını meşgul eden Zülküf, her tarafını kaplamış gibiydi. Anacığına gülücükler takdim ederken evcil bir hayvan gibi hissetti kendini ya da esir kampında satılığa çıkarılmış çaresiz biri gibi…
“Ev geniş, bahçe geniş, dünya çok çok geniş... ama gönüller darsa orda felah bulamazsın...”
***
Ana yüreği dayanmaz.
Hak yolunda olan yanmaz.
Her hakikat gizlense de,
Güneş balçıkla sıvanmaz…
FATIMA HATUN
Uzunca boylu, selvi endamlı, söylendiğine bakılırsa; hoşsohbet, maharetli, edep timsali, hayırsever, cömert, müşfik bir hanımefendiydi Fatıma Hatun. Duruşunda belirgin bir vakar, yürüyüşünde, oturuş ve kalkışında hürmet uyandıran bir hâl ve hava vardı. Bu duru, masumluk ve cana yakınlık; hanımlar arasında sevilip sayılmasına da sebep olmuştu. Çocukları, evi, mal-davar işleri ve en mühimi de pek çalışkan, evinin direği hayat arkadaşı ile ömrü su misali akıp gidiyordu…
Bugün hayatının en mühim yol ayrımındaydı. Üzerine titrediği biricik oğulcuğu Numan’ını medreseye gönderiyordu. Her şeyini hazırlamış bir bohça yapmıştı. Hem seviniyor, hem de yeise kapılıyordu. İki zıt duygu arasında kalsa da sevinç daha ağır basıyordu.
Temiz elbiselerini giymiş tam babasının yanına gidecekken gülen gözlü anacığını gördü Numan. Tereddüt etmeden gidip eline kapandı, doya doya öptü, kokladı. Anacığı da onun başını okşadı. İkisinin de yüzü gülüyordu. Belli ki; herkes bu işten memnundu.
Fatıma Hatun; oğulcuğunun boy seviyesine kadar çömeldi:
- Gözümün nuru evladım! Numan’ım!
- Canım anam!
- İyi bilesin oğul! Sana haram lokma yedirmedim, kötü söz söylemedim, malayaniyle, boş şeylerle uğraşmadım, sizin de uğraşmanıza müsaade etmedim!
- Aynen öyledir canım anam!
- Kelimeleri telaffuz edip söylemeye başladığında; ilkin bizi yoktan var eden Allahü teâlânın güzel isimlerini öğrettim. Sonra; dinimizin temel esaslarını komşu hocamızdan öğrendin… İş bizi aştı, şimdi ilim zamanı. Allahü teâlâ seni, beğendiği yolda bulundursun.
- Âmin!
- Nasihatim şudur ki evlat; İslâmiyet’i iyice öğrenip ona göre amel edesin. Namazları evvel vaktinde kılasın. Asla kazaya bırakmayasın. Bilesin ki namaz, bu dinde sanki “nefes almak” gibidir. Bir bedende baş neyse, bir binada temel, çadırda direk neyse, bu dinde namaz odur.
- Canım anacığım elbette öyle!
- Ve söylediklerimi yapmazsan; emzirdiğim süt helâl olmaz bilesin! Müslüman demek; “beş vakit namazını muntazam kılan insan” demektir Numan’ım.
- Anacığım benim!
- Evet Numan’ım! Namaz var hayat var, namaz yok hayat yok!
- Cenâb-ı Hak sizlerden razı olsun benim güzel anacığım. İnşallah namazlarımı hep vaktinde kılacağım… DEVAMI YARIN