Bugün keyfim yerinde değil kafam duman duman!..

Sesli Dinle
A -
A +

Sütpınar’ın yanı başındaki harmanlarda hummalı bir koşuşturma vardı. Sanki seferberlik ilân edilmiş gibiydi. 

 


             YATILI OKUL İMTİHANI...
Lütfü Hoca, gelin adayını tayin ettikten sonraki gelişmeleri oğlu Ragıp şöyle anlattı:

 

Şirin kazamız Narman’ın dağ köylerinden Koçkans’ın, kartal yuvası yalçın kayalıklarıyla yarışan yüksek tayaları ve onların etrafına bir sanat eseri gibi örülmüş tezek kalakları, sanki tarih öncesi çağlardan kalma antik bir orman gibi yükseliyordu. Salkım saçak söğüt ağaçlarının mor tülden gölgeleri çay yatağı boyunca düşüyor, sonbaharın tozlu rüzgârıyla yarışan sığırcık, karga, serçe sürüleri o tarladan bu tarlaya son başak kalıntılarını toplamak için konup konup kalkıyordu.

 

Sütpınar’ın yanı başındaki harmanlarda hummalı bir koşuşturma vardı. Sanki seferberlik ilân edilmiş gibiydi. Gem sürenler, taneyi samandan ayırmak için tığ vuranlar, çayda tahıl yıkayan, hedik kaynatanlar, değirmene, dibeğe çuval yüklü öküz arabalarını götürüp getirenler birbirine karışıyordu. Allah korusun, bir kar başladı mı, hayat bitti demekti. Ne yapılacaksa şimdi yapılmalıydı. Kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlar bile yaşlarının, güçlerinin ötesinde bir gayretle işin bir ucundan tutuyor, soğuklar başlamadan tahıllar ambara, samanlar mereğe, den, bulgur, yağ, peynirler kilere konmaya çalışılıyordu…

 

Bütün bu koşuşturma ve canhıraş çabalar, kapıya gelip dayanan zor mevsim içindi. Her şey kurulu bir saat gibi tıkır tıkır işliyordu. Çünkü kışın şakaya gelir tarafının olmadığını herkes biliyordu. Noksanlığa kimsenin cesareti yoktu…
             ***
Bugün keyfim yerinde değil neyse, kafam duman duman… Orta mektebi bitirmiş bir yere hâlâ kayıt yaptıramamanın endişesiyle kara taşlardan rastgele yapılmış Seyfullah dayıların evi önünden, Dursun dayıların bahçe duvarları dibinden oldukça düşünceli olarak geçtim. Mal-davarın süt vermesiyle akmaya başlayan, onların sütten kesilmesiyle de kuruyan ve adını bu sütle olan irtibatından alan, köyün hayat kaynağı gözenin yanına vardım. Suyu azalmaya başlamış olmasına rağmen hâlâ buz gibiydi. Fasılasız akan bu billur kaynaktan kana kana içtim. Avuçladığım serin suyu yüzüme, kollarıma ve başıma da sürdüm. Biraz ferahlar gibi oldum. Bu arada beraber okuduğumuz arkadaşlarımdan birisinin abisi, heyecanla çayın ötesindeki harabe mereğe indi. Bir köşede ot yiyen eyerli atına atladığı gibi köyün sokaklarını tozu dumana katarak uzaklaştı…
             ***
Kafamda çözüm bekleyen onlarca soruyla büyükçe taşların birinin üzerine oturdum. Çalışanlara, telaşla sağa-sola koşuşturanlara dalıp gitmiştim ki, çayın karşı yakasında oturduğumuz evin kapısının açıldığını gördüm. İhtiyar Hüsna Nenem, bükük belini tutarak çıktı. Başındaki tülbent bembeyazdı. Kamburunu düzeltmek istiyormuş gibi hafif sağa sola gerindi. Kurumuş ellerinin, ayaklarının titrediği uzaktan da fark ediliyordu. Başını kaldırdı etrafına, sonra gökyüzüne baktı…

 

Bulunduğum yerden “Hayırdır inşallah!” diyerek kalktım. Ninem, taşlardan birinin üzerindeki tozları silerek oturdu. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Şefika Öztürk 25 Ekim 2022 07:23

Sayın Ragıp Karadayı Sabah şerifleriniz hayr olsun kardeşim,bu ne kadar güzel bitimleme, inanın okurken o köyde yaşıyorum gibi,o toprağın ,o harman yerinin , samanın kokusunu duyuyorum, güneşin sıcaklığınıve anadolunun sıcak samimi insanlarının evine misafir oluyorum her okuduğumda yüreğine gözünün nuruna emeğine sağlık.sevgi saygılarımla ✍️