Hayretim ve hayranlığım gittikçe baş döndürücü hâl alıyor. Lakin hiç de kolay değil işin içinden çıkmak. Her önüme gelene; “Hadi ben gidiyorum dünyanızdan, kendime yeni bir gezegen buldum!” diyemiyordum!
Bakın aklıma ne geldi? İşte çok okumanın faydalarından biri. Ne zaman nerede okumuşsam aklımın bir köşeciğinde kalakalmış. Anlayacağınız mühim. Güzel bir hikâye ile ne demek istediğimi anlatmaya çalışayım bari. Olur mu?
***
Zenci dediğimiz siyah derililerden ve Kızılderililerden nefret eden Amerikalı bir beyaz iş adamı, onları görmeden rahat bir hayat sürmek için İngiltere'ye göçüyor. Bir gün Londra’yı gezerken acıkıyor, rastgele bir restorana giriyor. İçeri girer girmez, hâkim bir köşede oturan Kızılderili’yi görüyor “Yine mi siz?” diyor, suratı asılıyor, asabı bozuluyor elinde olmadan.
“Bunların yüzünden koca Amerika’yı terk ettim! Burada da gelip beni buldular! Galiba bu sevmediklerimden kurtuluş yok!” deyip öfkelendikçe öfkeleniyor.
O kızgınlıkla ödeme yapılan kasaya yürüyor, hızla cüzdanını çıkarıp herkesin duyabileceği yüksek bir sesle “Garson! Vaadim vardı, şu an burada yemek yiyen herkesin parası benden, yalnız şuradaki Kızılderili adam hariç!”
Maksadı onu rezil rüsva edip aşağılamak olan Amerikalı, hesabın ne kadar tuttuğunu sorup peşin ödemesini de yapıyor.
Bu arada restoranda kim varsa bedava yemek yemenin keyfini çıkarıyor. Amerikalı bekliyor ki yemek ısmarlamadığı Kızılderili üzülsün, ağlasın, hatta gelip yalvarsın “Ne olursun bana da yemek ısmarla!” desin. Ne gezer? O, hepsinden de keyiflidir. Tek başına yemek yiyenleri seyredip gülücükler dağıtıyor etrafa. Kızılderili’nin kederlenmek yerine keyiflenmesi üstelik memnuniyetle Amerikalıyı selâmlaması ve ona uzaktan “Thank you/Teşekkür ederim!” diye seslenip memnuniyetini de dile getirmesi iyice asabını bozuyor. Hepten tepesi atan Amerikalı, o kızgınlıkla tekrar kasaya gidip ikinci kez cüzdanını çıkarıyor ve:
“Hey garson! Bu sefer köşede oturan Kızılderili dışında buradakilere dondurma ve istedikleri içeceklerini ısmarlıyorum...” Garsonlar harekete geçiyor. Kısa zaman içinde herkese dondurmaları ve istedikleri içecekleri dağıtılıyor. Kızgın Amerikalı, ısmarladıklarının bedelini öderken gözü yine köşedeki Kızılderili’ye takılıyor; adam hâlinden pek memnun, insanı deli edecek kadar de keyifli görünüyor. Tabii Amerikalı iş adamı, sevmediği adamın neşelenmesine ve bilhassa bu dik duruşuna bir mana veremiyor.
Anlayacağınız o gün Amerikalı aklınca, nefret ettiği Kızılderili hariç lokantadaki herkesi tıka basa bedavadan doyuruyor. Doyuruyor da o sevmediği adamı hâlâ üzemiyor. Ona göre yaptığı masraflar boşa gidiyor.
Yemeklerini yiyen, içeceklerini içenler uzaktan Amerikalıya el sallayarak teşekkür edip çıkarlarken onun gözü, hâlâ alttan alta köşedeki adamda... Kızmak yerine Kızılderili, daha candan gülümsüyor, hatta ayağa kalkarak: “Thank you sir/Teşekkürler Efendim!” diyerek memnuniyetini dile getiriyor tekrar tekrar. DEVAMI YARIN