"Burada bir incelik var, onu anlatacağım Behlül..."

A -
A +

"Bu muhterem insan, Sabit Efendi, genç iken, diğer bir ifadeyle delikanlılık yaşlarındayken senin gibi gezintiye çıkmış..."

 

 

 

 

 

Harun Reşid:

 

- İmam-ı A’zam’ın babası Sabit, rahmetullahi aleyh, küçük yaştan beri ahlakı pek temiz, takvâ ehli ve verâ sahibi biriymiş. Yüzü gayet nurlu, zühdü, salahı ve ilmi pek çok mübarek bir zatmış.

 

- Oğlu da ona çekmiş demek ki.

 

- Elbette! Bir taraftan çekmiştir. Burada mühim bir incelik var, onu anlatacağım Behlül.

 

- Ne inceliği?

 

- Sabırla ve dikkatlice dinlersen anlarsın.

 

- !!!

 

- Bu muhterem insan, Sabit Efendi, genç iken, diğer bir ifadeyle delikanlılık yaşlarındayken senin gibi gezintiye çıkmış. Böyle billur gibi akan bir su görünce de abdest almaya niyet etmiş. Olacak bu ya bakmış ki suyun yüzünde kırmızı bir elma. Canı çekmiş. Önüne kadar kendiliğinden gelen nimeti hiç kaçırır mı? O da öyle yapmış, sudaki elmayı yakalamış, cebine koymuş. Çürüyüp ziyan olacak olan bu sahibi belli olmayan elmayı abdestten sonra afiyetle yemiş. Fakat tükürüğünde kan görmüş. Diş eti kanamasından farklı bir şeymiş. Şimdiye kadar böyle bir hâl yaşamadığı için de pek şaşırmış ve “Acaba niçin böyle oldu?” diye bir müddet tefekkür etmiş. Tükürükteki kanın, bu kendiliğinden gelen elmayı yemesinden dolayı olduğu kanaatine varmış. Yediğine bin pişman olmuş. Tövbe, istiğfar etmiş ve elmanın sahibini bulup helâlleşmek için dere boyunca yürümüş. Nihayet yediği elmaya benzeyen meyveleri olan bir bahçe görmüş. “Elhamdülillah! Buldum. Mutlaka bu ağaçlardan düşmüştür...” deyip etraftaki insanlara, buranın kime ait olduğunu sormuş. Onlar da bu meyve bahçesinin sahibini öve öve bitirememişler. Gayet cömert ve ihsan sahibi biri olduğunu, hatta ağaçta değil bahçede bulunan bütün elmaları toplayıp götürseler yine bir şey demeyeceğini, bir elmanın ne ehemmiyeti olacağını söylemişlerse de o helâlleşmeye kararlıymış. Buna rağmen elmanın sahibini bulmuş, meseleyi anlatmış “Efendim, ya elmanın bedelini alın ya da hakkınızı helâl ediniz ki gönül rahatlığıyla evime, işime döneyim…” demiş, hakkını helâl etmesini ısrarla istemiş.

 

Bahçe sahibi, gencin bu samimiyetini, ihlâsını, güzel hâlini görünce takva ve verâsına hayran olmuş, doğru olup olmadığını öğrenmek için de şöyle bir suâl sormuş:

 

“Ey helâlleşmek isteyen Genç! Yediğin elmam için bana ne vereceksin?”

 

"Yeter ki hakkını, can-ı gönülden helâl et Bey. Altın, gümüş, malım mülküm neyim varsa veririm.”

 

“Altın ve gümüşler senin olsun ama eğer kıyamette senden davacı olmamı istemiyorsan bir teklifim var, yalnız onu kabul et kâfi.”

 

"Teklifiniz nedir Bey?”

 

"Yapacaksan söyleyeyim…Yoksa sen yoluna ben işime…”

 

"İslâmiyet'e münasip, uygunsa elbette, memnuniyetle yaparım.”

 

“Elbette münasip! Dinimize aykırı bir şey teklif etmiyorum.

 

"Buyur Bey..."

 

"Kör, sağır, dilsiz ve kötürüm bir kızım var, bununla evlenmeye razı olursan, o zaman helâl edebilirim."

 

"!!!"

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.