"Cennette köşkler yapıyor ve isteyene satıyorum Sultan’ım!"

A -
A +

Harun Reşid, “Bizim ahretliğe yine bir şeyler oluyor…” diye düşünmüş olmalı ki sağa sola başını sallayarak çekip gitti. 

 

 

 

Rüzgârı arkasına alarak sanki Güneş'e “Hadi çıksana saklandığın bulutların ardından!” dercesine el sallıyor sanıyordum. Güneş, bulutlardan azıcık boşluk bulduğunda göz kırpıyor, hemen cevap veriyor, nefis bir kemerle renklendiriyordu bağ, bahçeleri. Gökkuşağıyla dostlukları sıkıymış gibime geliyordu.

 

Bu yağmurlu havaları seveni de çok sevmeyeni de... Kaçanı da çok birlikte yürümeyi tercih edeni de... Seven ne demek istediğimi zaten anlamıştır, diğerlerine bir lafım yok zaten. Bence rahmet biraz da insanların kalplerini harekete geçirmek içindi. Çünkü üzgün olduğumuzda da, mesut ve bahtiyar olduğumuzda da o ayırım yapmıyordu.

 

Yağmur dinip su birikintileri çekilince dışarı çıktım. Etrafı toprak kokusuyla birlikte çayır çimen kokusu sarmıştı. Göğsümü esen yele vererek biraz dolaştım. Sarayın tam karşısına gelen bir yerde sular taş ve toprak getirip yığmıştı. Oturdum biraz tefekkür ettim. Dünya, çocukların evcilik oynaması gibi geliyordu bana. Kalktım o taş ve topraklarla, çocukların yaptığı gibi evler inşa etmeye başladım. Tam bu esnada Sultan’ımız çıkıp gelmez mi? Demek pencereden dışarıyı seyrederken benim uğraştığımı gördü, merak etti.

 

- Selamün aleyküm.

 

- Ve aleyküm selâm ve rahmetullah ve berekâtüh Sultan’ım.

 

- Deminden beri pencereden seni seyrediyorum. Ya  Behlül ne yapıyorsun bu taşlarla?

 

- Sultan’ım! Cennette evler, köşkler yapıyor, isteyene de satıyorum.

 

- Allah Allah! Demek Cennette köşkler yapıyorsun. Peki kaça satıyorsun?

 

- Bir altına.

 

Harun Reşid, “Bizim ahretliğe yine bir şeyler oluyor…” diye düşünmüş olmalı ki sağa sola başını sallayarak çekip gitti. O gider gitmez peşi sıra hanımefendisi geldi. O da neyle meşgul olduğumu pek merak ediyormuş:

 

-  Behlül Efendi böyle sel yatağında oturmuş ne yapıyorsun?

 

- Efendim! İsteyene Cennet için ev yapıp satıyorum.

 

- Çok iddialı bir söz söyledin!

 

- Efendim siz sordunuz ben de cevap verdim.

 

- Peki, kaça satıyorsun?

 

- Bir altına.

 

- Peki, al bir altını, ver Cennet köşkümü.

 

- Aldım bir altınını, verdim Cennet köşkünü!

 

- !!!

 

Hanımefendi gayet keyifle uzaklaşırken peşi sıra bütün kalbimle duâ ettim. Elimde değildi duâ etmek veya etmemek.

 

Rabbim ne dilemişse o oluyordu. O gece Harun Reşid Sultanım rüyasında Cennette muhteşem mi muhteşem, ışıltılı, oldukça göz kamaştırıcı bir köşk görmüş, çok beğenmiş. Demiş ki “Bu köşk kimin?” Oradakilerden biri de “Sizin Hanımefendinizin” demiş. Rüya olsa da pek tesirinde kalmış. Uyandığında hemen hanımını uyandırıp sormuş: “Dün sen ne amel işledin?” diye. O da düşünmüş düşünmüş, farklı olarak bir şey yapmadığını yalnız benimle olan alışverişini anlatmış. Ertesi gün Sultan, gördüğü rüyanın tesiriyle yanıma geldi. Baktı, aynı yerde yine kumların üstünde, çer çöpten evler, köşkler yapıyorum. Böyle çalıştığımı görünce hâl hâtır sormadan hemen söze girdi:

 

- Yine neler yapıyorsun Behlül?

 

- Dünkü gibi Cennette evler, köşkler yapıyorum Efendim! DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.