"Cezama razıyım! Yeter ki o hayvanı dövme!.."

A -
A +
"Şimdi seni öldüreyim mi? Pis leşini dereye atayım mı?"
 
 
Omuzuna gelen ilk sopa, canını acıtsa da mühimsemedi, belli etmedi İbrahim Hakkı... Üzülecek yerde sevindi bu yaptığına. Az da olsa hayvanı rahatlandırmıştı ya. Hem de çok sevindi.
Uzun, ince, sırım gibiydi ama buraların garibiydi. İnsanların neye kızdıklarını, nelerden hoşlandıklarını da pek bilmiyordu. Konuşmasından, el ve yüz hareketlerinden, acımadan sopayı başından aşağı indirmesinden fena korkmuş, beti, benzi solmuştu. İçindeki korku vursa da yüzüne, gözleri kendiliğinden gülüyordu küçük İbrahim’in. İşte nev-i şahsına münhasır bu hususiyetinden dolayı olsa gerek oldukça mütebessim görünüyordu. Zoraki gülümsedi, boş gözlerle baktı, kendine dayak atan kızgın çobana:
- O hayvanı bırak ne olur!
- Ne söylenip duruyorsun? Sen kim oluyorsun da işime karışırsın?
- İşinize karışmadım kardeşim! Sadece o hayvan masum diyorum!
- Ne de pişkinsin! Utanmadan bir de gülüyorsun ağlanacak hâline! Hayvanmış! O sensin!
- Kabahat bende!
- Elbette sende! Cezanı çek!
- Cezama razıyım! Yeter ki o hayvanı dövme!
- Amma da inatçı ve gevezeymişsin! Her sözüme karşılık vermesen olmaz mı?
- Hayvanı azat et! Allah aşkına bırak masumu! Bir daha yanlışlık yapmam!
- Çattık be!
Sert, acımasız ve ceberut çocuk; “Yıkıl karşımdan” diye, öyle bir bağırdı ki, dışarıdan kargalar uçuştu. Ağza alınmayacak küfürler savurdu. İbrahim Hakkı, ne yapacağını şaşırmıştı. Heyecandan ve korkudan dili tutuldu, tir tir titremeye başladı. Eli ayağı birbirine karıştı. Bu durum; gözü dönmüş çocuğu iyice çileden çıkarmış olmalıydı ki; üzerine yürüdü, âdeta “kudurmuş” gibiydi:
- Şimdi seni öldüreyim mi? Geberteyim, pis leşini dereye atayım mı?
- !!!
- Hey sana diyorum, cevap versene! Seni ne yapayım? Dövmek, sövmek kâfi gelmedi, şimdi geberteyim mi hı?
- !!!
İbrahim Hakkı’nın aklına doğru dürüst bir laf, münasip bir söz gelmiyordu; titreyerek:
- Hayvanı bırak, onun yerine bana vur!
- !!!
Bu safiyane sözler, asabını iyice bozdu, âdeta delirtti. Hırsından ağzı köpürerek hakaretler ediyor; kendini kaybetmişçesine zavallı İbrahim’i tekmeliyordu. Daha ilk tekmede yere savruldu zayıf çelimsiz çocuk. Çarıkları bir tarafa, külahı başka bir tarafa savruldu. Hastalıktan daha yeni çıkmış bir deri, bir kemik kalmıştı. Ne yapmalıydı? Sadece elleriyle başını, yüzünü kapatıp ayaklarını iyice karnına çekti, kirpi gibi yusyuvarlak oldu. Zavallı, kuvvetli hasmının ayaklarının altında lastik top gibiydi. Artık neresine denk gelirse gelsin, vurdukça vuruyor, bir de küfürler savuruyordu! Merhamet, şefkat ve insani hasletler rafa kaldırılmıştı. Bu ne kin, ne hırstı anlayamıyordu. Yorulunca ancak durabildi.
- Hadi kalk, pis çocuk!
- !!! DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.