Sultan “Behlül yüzüme karşı her şeyi söylediğine göre doğru yoldayım…” diyor.
O sırada, büyük sarayın müdavimlerinden biri, elinde birkaç kitapla ağaçların arasından geçiyordu. Beni görünce yön değiştirdi. Gölgelik yerde gelene yer açmak için ayağa kalktım. Duvardan düşmüş taşlardan birinin üzerine sakin sakin kuruldu. Bu telâşsız hâli saraylılığın kendisine verdiği ve hiç elden bırakmadığı ağırbaşlılığından ileri geliyordu. Dolayısıyla fevkalâde bir durum yoktu, onun tabii hâliydi. Oturduğu yer gölgeydi ama, dalların arasından güneş huzmeleri sızıyordu; öyle ki neftî cübbesinin üzerinde altın renkli halkalar oluşuyor, gözleri kamaştığından kirpikleri açılıp kapanıyordu. Bir ara göz göze geldiğimize:
- Muhterem, her yerde sizin yaptıklarınız konuşuluyor.
- Ben ne yapmışım ki Bey?
- Şüphe yok... siz daha iyi bilirsiniz…
- Sultan’ım üzülmüş mü?
- Bilakis sevincinden uçuyor! “Behlül yüzüme karşı her şeyi söylediğine göre doğru yoldayım…” diyor.
- Hüsn-ü teveccühleri…
- Allah rızası için muhabbet demek böyle bir şeymiş…
- !!!
ÇOCUK İLE BİR DEHRİ (ATEİST)
Cıvıl cıvıl çocukların dolu olduğu; benim mekânım gibi derme çatma bir kayık, kulübemin yakınında durdu. Alelacele inenler, ağaçların arasına dalarken ben de peşleri sıra “Acaba bu afacanlar ne yapmayı düşünüyorlar?” diye onları seyretmeye başladım.
DEVAMI YARIN