Doktor Nefise Hanım:
- Muhabbet karşılıklıdır. Ben sizi sevmeseydim siz de beni sevemezdiniz Jale Hanım.
- Derin mevzu vesselâm!
- Her derinliğin bir sonu vardır Jale Hanım; yoksa nasıl olurdu yepyeni başlangıçlar? Şu kısa ömür denilen serüvenimiz, acılarımızı hayata dönüştürebilme marifetimizle kıvamlanıyor.
- Çok şükür! Gitgide daha çok anlıyorum; hem de daha derinden…
- Derin mevzular, anlamazsan ve de anlatmazsan olmaz!
- Bu "bitirimlerin" içinde olduğum müddetçe toparlamam mümkün değil. Onu çok iyi anladım. Çocuklar olmasaydı bir köşeye çekilip insanlardan uzak derviş hayatı yaşamak isterdim. Kimsenin etlisine de sütlüsüne de karışmazdım, onlar da bana… Hayat bu kadar yükü taşıyacak kadar uzun değil.
- Dediklerin doğru da, Allahü teâlâ bir insanı, her yerde ve şartta razı olduğu şekilde yaşayabilecek kabiliyette yaratmış. Dağda tek başına olmak mümkün ama insanlar arasında da bu işleri yapmak imkân dahilinde... Bak sana ne anlatacağım?
- Buyur, zaten dinlemek için gelmiştim.
- Pek eski zamanlarda bir dağın zirvesindeki mağarada bir derviş yaşarmış. Günlerini ibadetle ve tefekkürle geçirirmiş. Bunun şehirde yaşayan bir derviş arkadaşı da varmış. O ise kadınlar hamamında çalışıyormuş. Kışın soğuğunda, yazın kavurucu sıcağında hamamın ocağına odun atarak geçimini sağlar, arta kalan zamanlarını da ibadet ve tefekkürle geçirirmiş.
- Desene; iki zıt hayat yaşayan iki derviş.
- Aynen öyle Jale Hanım. Bir gün şehirdeki derviş, dağdaki derviş arkadaşını ziyaret etmek istemiş. Ocaktan kor parçalarını avuçlamış; “Dağda buzlar arasında yaşayan arkadaşım biraz ısınsın. Ona götürebileceğim en kıymetli hediye bu olsa gerek…” demiş, yola çıkmış. Şehrin caddelerinde geçmiş, dik yamaçlara tırmanmış ve en sonunda buzlarla kaplı mağarada yaşayan arkadaşına ulaşmış. “Muhterem arkadaşım, bu korları sana getirdim, al biraz ısın…” demiş, ateşten hediyesini takdim etmiş. Hoşbeşten sonra gönüllerince sohbet etmişler. Bitince de şehirli derviş müsaade isteyip vazifesine dönmüş.
- Dememiş mi elin yanmadı mı?
- Onlar birbirlerinin hâllerinden az çok anlarlar. O âlemde öyle demek belki de edebe aykırı olabilir kim bilir?
- Eee! Sonra?
- Bir süre sonra da dağdaki derviş, iade-i ziyaret yapmak istemiş. Eline aldığı bir buz parçasıyla beraber yola çıkmış. Kızgın güneşe rağmen elindeki buzu eritmeden şehrin içinden geçip hamama kadar ulaşmış. Dostunu, yanan hamam ocağının başında kan ter içinde ateşe odun atarken görmüş. Tam elindeki buzu derviş arkadaşına uzatacağı sırada hamamdan çıkan bir kadının bacağını görmüş. “Tövbe, estağfirullah!” diyene kadar da olan olmuş! Getirdiği buz bir anda eriyip buhar olmuş. Bunun üzerine şehirli derviş, arkadaşına dönmüş:
- Yaa muhterem arkadaşım! Dağda tek başına herkes derviş olur. Marifet şehirde, kadınlar hamamında derviş kalabilmekte… DEVAMI YARIN