“Durun çocuklar! Size mühim bir şey anlatacağım!..”

A -
A +

Çocukların bana laf atmaları hoşuma gidiyordu. Hatta bunlardan biri daha ileri giderek yanıma geldi cübbemin eteklerinden tutup çekiştirdi. 

 

 

 

Bak bak kimler geliyor?

 

Kalburla su eliyor!

 

 

 

Görüyor musun?

 

Deliye çorap

 

Örüyor musun?

 

 

 

İşte bir deli!

 

Hâlinden belli!

 

 

 

Deli deli kulakları küpeli!

 

Ölü ölü, kul hakları şüpheli!

 

 

 

Çocukların bana laf atmaları hoşuma gidiyordu. Hatta bunlardan biri daha ileri giderek yanıma geldi cübbemin eteklerinden tutup çekiştirdi. Bu arada nasıl olduysa, zayıf bir tarafıma gelmiş olmalıyım ki yalpaladım, düşecek gibi oldum. Toparlanayım derken de arkamda saklanmaya çalışan Halifemizi gördüler; “Aman kaçın! Halife Harun Reşid!” deyip bağrışarak sağa sola dağılmaya, rastgele kaçmaya başladılar. Sultan’ımız “Onları durdur” manasında işaret yapınca peşleri sıra koştum bütün kuvvetimle. Arkamdan “Hazret-i Ömer Efendimizin çocuklarla olan karşılaşmasını anlat…" diye de seslendi Halife. Epey koşup sesimi duyacakları mesafeye yaklaşınca “Durun çocuklar! Size mühim bir şey anlatacağım!” dedimse de ne mümkün durduramadım. Nihayet iki tarafı yüksek duvar olan dar bir yerde yetiştim. Yetiştim ama benimkisi de bana olmuştu. Kan ter içinde kalmıştım. “Allah rızası için biraz beni dinleyin çocuklar!” deyince hepsi de “zınk” diye oldukları yerde kalakaldı.

 

- Sultan’ımızın selâmı var.

 

Bir ağızdan "Ve aleyküm selâm ve rahmetullah ve berekâtüh...” deyip selâmı aldılar. Biraz soluklandım, rahatladım.

 

- Bakın çocuklar Halifemiz sizin korkup kaçmanızdan pek müteessir oldular. “Git onlara hazret-i Ömer, radıyallahü anh, ile çocuklar arasında geçen hadiseyi anlat…” dedi, beni gönderdi. Elçiye zeval olmaz kabilinden ben de geldim. Sizlerin kanı kaynıyor biliyorum. Yetişemeyeceğim diye pek üzüldüm ama merhamet ettiniz durdunuz. Şimdi maksat hasıl oldu, yine karşılaştık.

 

Çocuklardan biri “Ey Divâne! Bizi meşgul etme de hazret-i Ömer efendimizin kıssasını anlat da gidelim!” deyince, ben de vakit kaybetmeden başladım anlatmaya.

 

- Halife hazret-i Ömer, radıyallahü anh, bir defasında oyun oynayan çocukların yanından geçiyordu. Çocuklar onun heybetinden korkup kaçtılar.

 

- Bizim gibi.

 

- Evet, tıpkı sizin gibi. Ama bir farkla...

 

- Neymiş o fark?

 

- Onlardan biri kaçmadı, sizin ise hepiniz kaçtınız.

 

- Peki, niçin kaçmamış o biri?

 

- Hazret-i Ömer Efendimiz, edeple bekleyen ve kendisinden kaçmayan çocuğun yanına gitmiş, “İsmin ne evladım?” deyip saçlarını okşamış. O da isminin; Malik bin Zübeyir olduğunu söylemiş. Çocuktaki bu nazik ve cesur durumu gören hazret-i Ömer, radıyallahü anh, Malik’e;

 

“Diğer çocuklar gibi sen niçin kaçmadın evladım?” diye sormuş. Yaşı küçük, aklı büyük Malik de hürmette kusur etmeden edeple cevaplamış:

 

“Efendim! Malumunuz yol dar değildi ki sizin rahat geçmeniz için yol açaydım; bir hatam, kusur ve kabahatim de yok ki ‘yakalanır ceza alırım’ endişesiyle korkup kaçaydım… Herhangi bir suçum yokken Emîrü'l-mü'minîn önünden kaçmak edebe mugayir olmaz mıydı?” DEVAMI YARIN

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.