"Duyduğumuz tabanca değil, tüfek sesi Hocam!.."

A -
A +
 
 
Sohbete hazırlanırken, dışarıdan gelen silah seslerine ayaklanan Verintaplıları teskin etmek kolay olmuyordu!
 
Bütün mahlûkat bu ak ve soğuk kelebeklere boyun eğmiş, evlerine, yuvalarına çekilmişler, mütevâzı yerlerinde kıpırtısız duruyor... Aralıksız yağan karın içinden ne olduğu tam belli olmayan mor silüetler geçti bir ara. İleride harmanların kıyısında bata çıka kasırgalandı, hızlandılar. Bir süre peşleri sıra bakan Abitlerin Memmet, “Canavarlar! Aç kurtlar…” dedi, tetiğe asıldı. Peş peşe patlayan mermiler, bir anda köyün derin sessizliğini bozduğu gibi, ortalığı muharebe yerine çevirdi. Bir bir açılan pencerelerden başını uzatıp bakanlar ve kapılardan dışarı fırlayanlarla ortalık bir anda ana baba gününe döndü. Ne olduğu belli olmayan gölgeler karıştı, iç içe uğundu, salkım saçak toparlanıp dağılarak oradan oraya savruldu, sonra da kimsenin anlamadığı şekilde lacivert beyazlığın içinde hepten eridi, kaybolup gitti.
Sohbete hazırlanırken, dışarıdan gelen silah seslerine ayaklanan Verintaplıları teskin edip yerlerine oturtmak kolay olmuyordu, âdeta imkânsız gibiydi. Edebe mugayir, nahoş bir şey olmasın diye Lütfü Hoca, onlardan önce davrandı.
- Müsaadenizle bir dışarı çıkayım. Siz sonra gelin!
- Ama Hocam!
- Dediğimi yapın! Hatta oturun!
- Dünyada olmaz Hocam! Dışarıda muharebe var! Sen “otur” diyorsun! Duyduğumuz tabanca da değil, tüfek sesi!
- Evet orası doğru. Lütfen bana bir fırsat verin komşular; hemen döneceğim! Hafız Efendi sen benimle gel, deyip dışarı çıktı. Bir de ne görsün; Abidler’in Memmet Çavuş çifte mavzer, dağarcık dolusu fişeklerle Maranfırın’a doğru koşmuyor mu?
- Hey Mehmet Çavuş neler oluyor?
- Ne olacak Hocam canavarlar!
- Hani nerede?
- Nerede olacak? Sizin kapıda yatan iti, kaptıkları gibi aha önüm sıra kaçırıyorlar! Ne ettiysem ellerinden alamadım, hayvancağızı bağırta bağırta götürdüler! Sesi soluğu kesildiğine göre işini bitirmişlerdir.
- Öyleyse boşuna yorulma! Gel içeri.
- Üstüm başım hep kar, rahatsızlık vermeyeyim.
- Ne rahatsızlığı? Hadi içeri.
- !!!
Sohbet odasına; Lütfü Hoca ve Ağanın Hafızla beraber “ Abidler’in Memmet” diye meşhur, köyün silahşoru de girdi. Tüfeklerini kapının arkasına asınca, dışarıdan gelen seslerin mahiyeti de az çok anlaşılmış oldu. Bunun baldızıyla; Lütfü Hocanın küçük kardeşi Ömer, Todan’da nişanlanmış, yeni bacanak olmuşlardı. Ondan dolayı oldukça samimi ve daha bir “senli benli” konuşuyorlardı.
Buğday benizli, kısaya yakın orta boylu, güçlü, kuvvetli yapılı, gözü kara, köse denilebilecek biriydi Abidler’in Memmet. Göz kapakları; uykusuzluktan mı ne mahmurdu. O kadar koşuşturma bile uyandırmamış gibiydi. Sobanın yakınına oturdu. Sekinin üzerine bağdaş kurmadan önce yün çoraplarını çıkardı. Sonra tütün tabağını açtı bir cıgara sardı. “Herkes alabilir” manasında, tabağı öylesine ortada bıraktı.
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.