"En sevdiğim vezirlerim de seni dinlemeye geldi Behlül..."

A -
A +

"Bakıyorum şair olmuşsun Behlül! Selâm olmadan kelâm olmayacağını bize nasihat eden de sizsiniz! Tersini yapan da..."

 

 

 

Bizden evvel buraya gelen üç dört vezir, kurmuşlar Sultan’a karşı bağdaş, edeple oturuyor, o da onları heyecandan heyecana sokan haydut çakal, dev, padişah hikâyeleri anlatıyordu…

 

Nereden aklıma geldiyse bir beyit okudum:

 

Çökerken gözlerime derin uyku sisleri,

 

Dört duvarı süslüyor mumların akisleri.

 

- Bakıyorum şair olmuşsun Behlül! Selâm olmadan kelâm olmayacağını bize nasihat eden de sizsiniz! Tersini yapan da...

 

- Sultan’ım söyleyene değil, söyletene bak! Işıltıdan gözlerim kamaşınca etrafımı göremedim.

 

- Yine laf mı atıyorsun?

 

- Ne haddime Sultan’ım!

 

- Bak Behlül! En sevdiğim vezirlerim de seni dinlemeye geldi. Otur şöyle rahat edebileceğin bir yere de anlat.

 

- Peki Sultan’ım! Ha şimdi, ha sonra başlayayım derken hayata bir bakıyorum tükenmişiz hepten... Avucumda son pişmanlıklarım kalıyor sadece. Atsam atamıyorum, satsam satamıyorum! Halk arasında denir ya:

 

Gençlik yavru bir kuştu uçtu, tutamadım.

 

İhtiyarlık yokuştu; çıktım çıkamadım!

 

- Hayat dediğin de ne ki  Behlül?

 

- Ne olacak Efendim? Gece olur duramazsın, güneş vurur kalamazsın. Sade bir ikindilik, kısa bir istirahat vakti demek hayat. Dünyaya ait ne varsa gözün açıp kapayıncaya kadar uçup gidiyor. Yiyip içme, gezip tozma, gülüp eğlenme… sizi, bizi sadece oyalıyor. Evin arsan, bağın bostanın, tarlan çayırın, bütün malın mülkün, alışverişin, saçıp savurman, bizim zannettiğimiz her şeyin, hepsi bir bir kaçıyor ya da istemesek de biz onlardan ayrılmak mecburiyetinde kalıyoruz.

 

- Öyledir  Behlül!

 

- Biliyor musun?

 

- Neyi?

 

- Yalnız ve yalnız secde yaptığımız yerler, duâ ettiğimiz anlar, hayır ve hasenatlarımız kalıyor geriye. Allahü teâlânın rızası doğrultusunda yapabildiğimiz her şey kıymetli, onun dışındakiler zaten dünya… Dünya ise fâni. Ebedî olanı verip fâni olanı alana bilmem ne denir? Okşanmış bir yetim başı, öpülmüş anne baba eli, alınmış bir büyük duâsı, hulus-i kalple yapılmış ibadetler ve duâlar, şöyle hiç kimseye hissettirmeden bir fakirin eline tutuşturulmuş sadakalar, yarın mahşerde imdadımıza yetişecekler.

 

- !!!

 

- Sultan’ım malumunuz, insanın üç mühim şeyi var: Ruhu, bedeni, ameli… Ruhunu Melek-ül Mevt alıyor, bedenini toprak alıyor kurtlar, böcekler bitiriyor. Yanına yalnız icraatları, yaptıkları kalıyor. İyiyse iyi olarak, kötüyse kötü olarak. Kötüler ağır bastığında Cehenneme sevk ediliyor, iyiler, iyilikler ağır bastığında Ebedî Saadet, Cennet-i âlâ bekliyor...

 

- Yani tercihler bu dünyada yapılıyor.

 

- Evet Sultan'ım! Mâsivâdan sıyrılıp gecenin karanlığında semaya kaldırılmış, huzura açılmış eller, Rabbü’l âlemînden istemeler, kalpten söylenmiş hamd ve şükürler, acizane, kula yakışır şekilde içten samimice edilmiş tövbe-i nasuh, pişmanlık dolu gözyaşları, mümin kardeşine saf ve temiz tebessümler, tatlı dille nasihatler, kimseyi gıybet edip etini yemeden, etrafı kırıp dökmeden, gözü yaşlı geçirilmiş mübarek günler, geceler kâr olarak kalıyor.

 

- Aynen Behlül! DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.