Erken büyümüş çocukların şaşkınlığı vardı üzerimde!

A -
A +

Övülmeyi hiç sevmediğimden dolayı bu benim için söylenen ifadeler, sırtımdan bıçaklanmışım gibi acı vermişti.

 

 

 

"Huzur dağıtan tebessümüne, kalplere şifa veren sözlerine, insanın kaçan aklını başına getiren nüktelerine hiç değinmiyorum bile. Kızgın kumların içinde günlerce su aramış yorgun yolcunun en sonunda bir vahaya rast gelip suya kavuşmuş huzuru ve saadeti var yüzünüzde…” ifadelerini duyunca kendi acılarımı unuttum bir hoş oldum.

 

 

 

Benliğin,

 

Esrarlı sakinliğin,

 

Önde gideni bir türüm.

 

Can filizleri büyütürüm,

 

Ağlayarak sabır teknelerinde...

 

Ben hep kendini yiyip bitiren,

 

Çaresizlerin gözü, kulağı, eliyim,

 

Aslında olmayan aklını yitiren;

 

Garip bir meczup, hakiki bir DELİYİM!

 

 

 

Övülmeyi hiç sevmediğimden dolayı bu benim için söylenen ifadeler, sırtımdan bıçaklanmışım gibi acı vermişti. Saflığı, masumiyeti öldürülmüşlerin kederi ve erken büyümüş çocukların şaşkınlığı vardı üzerimde. Düşmeme mi üzülseydim, yoksa bu iltifatlara mı sevinseydim? Bilemiyordum! Buğday esmeri tenim, zeytuni darmadağınık saçlarım sanki bir çırayla tutuşturulmuş da öylesine alev alev yanıyordum. Kara gözlerimde dokunsan ağlayacak kederli buğular uçuşuyor, huzursuzca hareket eden parmaklarım birazdan kendi boğazımı sıkacakmış gibi gergin görünüyordum. "Ah! Âdemoğlu ah! Bir parça sevgi dolu dokunuşa ve huzura ne çok ihtiyaç duyuyormuşsun meğer!” diye düşünürken geleni bekledim gayr-i ihtiyari.

 

Tahmin ettiğiniz gibi bu iltifatları yapan Sultan'ım Harun Reşid’di. Saray meşguliyetinden bir yol bulup yalnız başına kalkmış bana koşmuştu. Nasıl lakayt olacaktım ki? O kendine has yürüyüşünden dolayı çıkan ayak seslerini duyduğum zaman pek heyecanlanmıştım. Çünkü, sadece karanlıkların içinde değil, senelerin de ötesinde unutulup gitmiş olacaktım ki benim elimden tutup saraya kadar taşımıştı. Gözleri kamaştıran bir parlaklık verdikten sonra sönüp giden bir yıldız gibi, genç yaşta dünyaya veda etmiş de olabilirdim. Neylersiniz ki bizim hayat serüvenimiz böyle başladı, böyle de devam edip gidiyor. Bakalım netice nasıl noktalanacak? Şimdilik varlığı yokluğu, hayatı ölümü hatırlatan ve ismimize pek yakışan bir aşk ateşiyle tutuşmuştuk. Et tırnak gibiydik, nasıl ayrılacaktık ki Sultan'ımızdan?

 

- Âşıkların kalbinde hiçbir ilacın çare etmediği bir sızı vardır. O derdi ne uyku giderir, ne gezinti, ne yiyecek içecek, hiçbir şey… O dert, ancak DOSTU görmekle geçer.

 

- Rabbimizin rızasını kazanmak, Cennetiyle, Cemaliyle müşerref olabilmek pek mühim Sultan’ım. Onun için yanıyorum.

 

- Yanmak ne kelime? Sana kaç defa “Sarayıma gel” dedim, söz dinletemedim. "Ne inatmışsın mı?” diyeyim yoksa "ne zor adammışsın mı?" diyeyim bilemiyorum be  Behlül!

 

- Kötü sıfatların hepsi nefsime yakışır Sultan'ım!

 

- Öyle tevazu ehli görünüp kurtulmak yok Behlül!

 

- İyi bildiğiniz sıfatların bende olması için çabalıyorum ki sizler yalancı çıkmayasınız Sultanım!

 

- Bak yine beni suçluyorsun aklınca!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.