"Bırak gençleri, ellerini öpsünler! Sen, verdiğin misallerle onların hocası oldun zaten. Hocalık hakkı olarak müsaade Behlül et!"
Tam sözümü tamamlamıştım ki kır atının üzerinde Harun Reşid Sultan’ımı gördüm. Meğer o da kalabalığı görüp gelmiş. Benim konuşmamı “Bu Deli yine neler söylüyor?” deyip merakla dinlemiş. Son cümleyi tamamlayınca…
- Kendini deliliğe verdin gönlümüze girdin, şimdi de sultanlık mı taslıyorsun Behlül?
- Ne haddime Sultan’ım. Kul kulluğunun farkında!
- Lakin herkes elleri önde seni dinliyor!
- Onların güzelliğinden.
- Yine sultanlara taş atıyorsun! Nereden çıktı bu kerpiç hikâyesi?
- !!!
Kavga eden kardeşler, halkın içinden ayrıldı geldi, önce Sultan’ımızın ellerinden öptüler, sonra da benim elimden öpmek istediklerinde müsaade etmedim. “Sultanın, ana babanın, hocanın elini öpebilirsiniz lakin benim gibi meczupların asla…” deyip önlerini kestimse de Sultan seslendi:
- Bırak gençleri, ellerini öpsünler! Sen, verdiğin misallerle çoktan onların hocası oldun zaten. Hocalık hakkı olarak müsaade et! Yoksa ben gelir öperim…” deyip kestirip atınca mecbur kaldım. Utandım, sıkıldım; yüzüm al al oldu, ter döktüm ama nafile.
- Hadi benimle gel Behlül!
Ne kadar direndim "Müsait değilim!" dediysem de dinlemedi. “Yoksa ben gelirim gittiğin yerlere!” deyince teslim oldum. Yedekteki atlardan birini bana tahsis ettiler, mecburen takıldım peşleri sıra.
Şehirde biraz dolaşıp bazı esnafla istişare ettikten sonra da doğru saraya gittik.
- Anlat bana!
- Neyi Sultan’ım?
- Neyi olacak? Sultanların perişan hâllerini.
- !!!
- Sana diyorum Behlül.
- !!!
İlkin aklıma bir şey gelmedi. Sonra Yusuf ile Züleyha kıssasından başladım, merakla dinleyip gözyaşı döktü.
- Malumunuz Sultan’ım. Yusuf aleyhisselâm, iftira yüzünden zindanda iken Mısır hükümdarı bir rüya görmüş. Korku ile uykusundan uyanıp "Ben rüyamda yedi semiz ineğin yedi zayıf ineği yediğini ve yedi yeşil başak, yedi de kurumuş başak gördüm. Eğer rüya tabiri biliyorsanız, bu rüyamı tabir edin" demiş. Orada olanlar da "Biz böyle rüyaları tabir edemeyiz" diye cevap vermişler. Hazret-i Yusuf ile zindanda kalan Şerbetçi, arkadaşının rüya tabir ettiğini hatırlayınca “Ben bu rüyayı tabir ettireceğim" deyip hapishaneye koşmuş. Mısır hükümdarının rüyasını anlatıp tabirini alıp dönmüş.
Hazret-i Yusuf; “Yedi sene bolluk, sonra yedi sene kıtlık olacak. Bollukta saklayın, kıtlıkta bunları yersiniz. Bolluk senelerinde çok tahıl ekin. Olgunlaşınca ekinleri, başak ve sapları ile beraber ambarlara koyun. Bu şekilde bozulmadan kalır, hem sapları da hayvanlarınız için yem olur. Tabii vakti gelince. Halka da tembihleyin; onlar da sizin gibi ekinlerinden ihtiyaçları kadarını yesin, geriye kalanını da saklayıp muhafaza etsinler. Bu yiyecekler kıtlık senelerinde sizin ve çevrenizdeki insanların ihtiyaçlarını karşılayacaktır inşaallah...” demiş.
DEVAMI YARIN