Evimizde o günden sonra ne tat ne huzur kaldı!..

A -
A +

Maalesef iki yakamızı bir araya getiremiyorduk, masrafların birini bitirmeden yenisi kapımızı çalıyordu. Badana boya, taşınma, yerleşme, temizlik, kira, elektrik, su, tabii gaz aboneliği depozitolarını, bağlantı masraflarını saymıyorum bile onları zaten bilirsiniz. Zincirleme her talep yeni bir ihtiyaç kapısı aralıyordu. Kısaca aldıkça aldık. Yeni bir şey olsun, aldığımız mobilya tanıdıklarımızda olmasın diye de çok araştırıyorduk. Zaman israfı, para israfı cabası… Bitti mi? Yok!

 

Araba serüveni başladı… Yıllarca yemedik arabaya yedirdik, içmedik arabaya içirdik… Sonra mahalle baskısı ve başka sebeplerden dolayı ev almaya karar verdik.

 

İşte bundan sonra olanlar oldu; evimizde ne tat ne huzur denilen bir şeyin kırıntısı dahi kalmadı…

 

         ***

 

On yıllarca sürecek bir borca imza attıktan sonra, ödemek için ikimiz de hem tasarruf ediyor hem de daha fazla çalışıyorduk. Evde düzen, intizam diye bir şey kalmadı.

 

Her zaman geç kalan Tanju, bu sefer gece yarısı gelmeye başladı. İlk zamanlar onu bekliyordum. Sonra dayanamayıp yatmaya başladım. Ancak sabah olunca geldiğini fark ediyordum. O yorgun, ben kırgın... hâl hatır sormaya bile mecalimiz yoktu, zamanla ihtiyaç bile duymadık. Bu ruh hâliyle borçlanarak aldığımız kendi evimize geçtik. Sevinip neşelenecek yerde tadımız, tuzumuz, muhabbet ve hürmetimiz hepten bitti, tükendi. Robotlaşmıştık, soğuk, buz gibi bir hayatımız vardı…

 

İş öyle bir duruma geldi ki aylarca hafta sonları dâhil kocamı evde görmez oldum. Hep çalıştı, hep koşturdu…

 

“Çok çalışmak mecburiyetindeyim, bir o kadar da koşmam lazım Jale…” diyor, başka bir şey demiyordu. Neredeyse Nefise Naz, babasını unuttu bile. Onun yanında varlığıyla yokluğunun bir mânâsı kalmamıştı artık. Bütün ihtiyaçlarını ben karşılıyorum, sabah işe giderken annemlere bırakıyor, akşam alıp buz gibi, güya kendi evimize geliyordum. İçinde insan olmayan eşya dolu kocaman bir ev; bir anne, masum çocuk... Ne yapsınlardı?

 

O gün tatildi. Eve gelmesi için, biraz da ajite ederek mesaj yazdım, telefon ettim, yalvardım yakardım, maalesef cevap bile vermedi. Nereden bilebilecektim cevap veremeyecek hâlde olduğunu? Çaresiz olduğu aklımın ucundan bile geçmiyordu çünkü.

 

Yine bir gün hasretiyle dopdoluydum. Geç saatlere kadar bekledim bekledim gelmedi. İçime ateşler düştü sanki. Cayır cayır yakıyordu beni. Çok hüzünlenmiştim. Ne uykum geliyor, ne yapacak bir iş isteği. Artık kitap okumaktan da soğumuştum. Hayatımın bir mânâsı kalmamıştı. Aha şu sabi olmasaydı belki de bulunduğum kattan atıverirdim kendimi. Nefise Naz’ımın gülen gözlerine bakınca “Sakın bir hata yapmayasın anneciğim!” der gibi masum baktığını görüyor, öyle köşeme sinip kalıyordum.

 

Zifirî karanlık bir gece genç ve güzel bir kadın, dünyadan bihaber küçük bir kız çocuğu… Kendimi garip, kimsesiz, terk edilmiş, kandırılmış, pek acınacak hâlde hissediyordum.

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.