Rusuhi abim güngörmüş bir edayla konuşuyordu:
- Aaa! Çok şey var amca çook! Her “Yeniyılda” Avrupa ayakta oluyor. Yeni seneyi coşkuyla karşılıyorlar, biz de öyle yapalım. Keyifli, neşeli karşılayalım ki o senemiz hep öyle devam etsin!
- Yeni yılı karşılamak da ne demek yeğen? Sefa gelmiş, hoş gelmiş! Biz şimdiye kadar yılları da, Ramazan-ı şerif hariç ayları da hiç karşılamadık. “Allahü teâlâ hayırlısını versin” der geçeriz.
- Olur mu hiç amcacığım? Medeni memleketler gibi bir şeyler yapalım bu sene! Hem çocuklar için de bir değişiklik olur.
- Nasıl, ne değişikliği?!.
- Yaşama değişikliği! Hayattan haz alma değişikliği!
- !!!
Konuşulanları merakla dinleyen biz çocuklar; hep bir ağızdan başladık:
- Ne olur baba!
- Ne olur amca?
- Yılbaşını bizde yapalım!
- Hadi, kırmayın bizi!
- Hadi hadi!
- !!!
- Bak gördün mü amcacığım! Çocuklar da istiyor. Bırak garibanlar birazcık eğlensinler! Hem dert, keder ve tasalardan uzaklaşır, hem de monotonluktan kurtarırız.
- !!!
- Siz merak etmeyin; her şeyi hazırlarım!.. Ben Fransa da iken…
- !!!
Rusuhi abim “Ben Fransa’dayken... Paris’teyken...” diye başlayınca akan sular dururdu. Ne olduğunu, ne olacağını ve neticesini görmek, dinlemek için herkes pürdikkat kesilirdi. Yine Rusuhi ağabeyim “Fransa’da” diye başladığına göre en güzel, en hoş şeyleri söyleyecek ve yapacaktı.
Babamın ve amcamın yılbaşına karşı oluşlarının tersine biz çocuklar çok istiyorduk. Hem de canla başla, delicesine. Bu yeni âdeti pek merak ediyor ve oldukça da mühimsiyorduk. Hiçbir zaman unutamayacağımız, şimdiye kadar da yapmadığımız müthiş bir merasim olacaktı mutlaka. Rusuhi ağabey; “güzel” diyorsa, mutlaka güzeldi. Hele Fransa gibi, medeniyetin merkezinde kutlanıyorsa daha da güzel olmalıydı. Babam ve amcamın isteksizlikleri, bizim istekliliğimiz karşısında yenik düştü. Ve aile; gayesini bilmeden, hangi din mensupları ile bir olduğumuzu fark etmeden ‘YILBAŞI’NI kutlamaya karar verdi.
Evin hanımları hummalı bir çalışma içine girdiler. Baklavalar, börekler açıldı, çeşit çeşit şerbetler kaynatıldı. En güzel elbiseler sandıktan çıkarıldı. Evler baştan aşağı silinip süpürüldü iyice temizlendi. Her şey Rusuhi ağabeyimin kontrolünde ve ona sorulup yapılıyordu. Aşırı isteğimize boyun eğen babam ve amcam, fazla zararlı görmediklerinden olsa gerek ses çıkarmıyordu.
Rusuhi ağabeyim; amcamın karısı olan yengeme, yani kendi annesine:
- Hey Mama! Bu iş için hindi lazım!
- O da ne evlat?
Bu suâle katıla katıla gülen Rusuhi ağabeyim, Fransa’dan geldikten sonra annesine “MAMA” diyordu hep. Alışmıştık, bizim de hoşumuza gidiyordu. Ne de olsa bir Fransızca kelime daha öğrenmiştik. O dediyse doğruydu. Öyle ya koskoca Fransa, Paris görmüş biri söylüyordu.
- Ne hindisi oğlum? O dediğin olmazsa olmaz mı bu merasim?
DEVAMI YARIN