Mü’min; kendini Allâh’ın rızâsına nâil edecek ibadet, hizmet ve gayretlerde karşısına çıkan zorlukların, Allah muhabbeti hususundaki imtihanın bir parçası olduğu şuur ve idrâki içinde bulunmalıdır.
“And olsun, biz kendilerinden öncekileri de sınamışken/denemişken, insanlar, ‘İnandık’ deyince, denenmeden, imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler? Allah elbette doğruları ortaya koyacak ve elbette yalancıları da ortaya çıkaracaktır.” (el-Ankebût sûresi, âyet: 2-3) ilâhî beyanının, kendisi için de her an geçerli olduğunu, cârî olduğunu unutmamalıdır. O imtihanlardan şikâyet etmek ve âdeta imtihansız bir hayat arzulamak yerine, o zorlukları gönül hoşluğuyla karşılayıp Rabbine her dâim sadâkat ve teslimiyet hâlinde olduğunu ispat etmeye çalışmalıdır.
Bundan dolayıdır ki Zülküf Efendi bu yol; “Şikâyeti, itirazı unutma, muhabbet ve tam teslimiyet yoludur.” Allâhü teâlânın acı-tatlı her türlü takdirine boyun bükerek O’nun rızâ-yı ilâhîsini tahsil yoludur.
- Hocam! Canım efendim!
- !!!
***
HAYAT HAYALDİR
“Evlatlarım; unutmayın ki dünya fani ahiret bakidir. Yine unutmayın ki; bir insan ölünce Cennetten ve Cehennemden başka gideceği bir yer yoktur. Gideceği yere karar vermek de insanın kendi elindedir. Karar verir, o yolun sebeplerine de yapışır.
İki türlü hamal vardır evlatlarım: Biri Allah için taşır, ölünce Cennete gider, ecrini Allahü teâlâ verir. Bir de nefsi için yük taşıyanlar vardır. Hem dünyaları kahrı perişan içerisindedir, hem de ölünce Cehenneme gidecektir. Hocamız; ne talihsizliktir buyurdular. O da yük taşıyor, bu da yük taşıyor. Biri Allah için taşıyor, dünya ve ahiret saadeti içerisinde, biri nefsi için taşıyor…
Dünyaya düşkün olanların ne dünyaları rahat ne ahiretleri. Mübarek hocam buyurdular ki; onların en büyük huzursuzluğu ölüm korkusudur. Hâlbuki biz, hani o gün diyoruz ya Mevlâna’nın dediği gibi, şeb-i aruz… Nerede o gün? Efendi hazretlerine, Peygamber efendimize (aleyhissalatü vesselam), Allah’a kavuşmak, bundan daha güzel şey olur mu? Bundan daha güzel gün olur mu?
Evlatlarım; müderrislik hayatımızda her derste dinden, imandan bahsettim. Niçin; yarın ahirette Allahü teâlâ bana sorarsa; ‘Bu kadar kullarımı sana teslim ettim, önüne getirdim. Benden ne bahsettin?’ derse ne cevap veririm? diye korktuğumdan, her derste Allahü teâlânın emir ve yasaklarından bahsettim. Kalbim müsterih elhamdülillah…”
İhtiyar derviş, gönüller sultanı, kalp ilminin mütehassısı Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri beyaz uzun sakalını sıvazlayarak yattığı yerden doğruldu. Kalbi küt küt atıyor, zayıf, damarları iyice çıkmış elleri titriyordu. Yorganın ucunu yukarıya doğru kaldırıp biraz geriye katladı. Çukura batmış uzun kirpikli, soluk gözleriyle etrafına bakındı. Dışarıda kolları sıvazlanmış talebelerin bir şeyler taşıdıklarını gördü, tebessüm etti. “Hayat devam ediyor” diye düşündü. Derinden Kur’ân-ı kerim okuyanların sesleri aksediyordu. Medresede hummalı bir koşuşturma vardı. DEVAMI YARIN