“Vaktim olsaydı, sabaha kadar sırtüstü yatıp bu engin yıldız kıpırdanışını seyrederdim…”
Geceler ıssız, çıplak çöl düzlüklerini daha ziyade tenhalaştırmış, garipleştirmişti. Bu ıssız çorak topraklar, lacivert semanın göz kırpan yıldızlarıyla bezeli, muhteşem kubbesi altında eziliyor, hepten eriyip, yok oluyor gibiydi. O kadar yok oluyordu ki, bunun içinde, insan, kendini, çoktan ademe inmiş bir gölge farz ediyordu da haberi yoktu. Canlılık, hayat, neşe denilen şey, buralardan elini eteğini çekmiş, yukarılara çıkmış çöle bir şey bırakmamıştı. Diğer bir ifadeyle, sanki çöldeki eski medenî şehirler, yıldızlara taşınmıştı da oradan kendilerine göz kırpıyorlardı. “Vaktim olsaydı, sabaha kadar sırtüstü yatıp bu engin yıldız kıpırdanışını seyrederdim…” diyen Lütfü Hocayı koşarak gelen bir hacı adayının şoföre;
- Neyse şu ileride vaha mı ne varmış! Gidip göreyim dedim. Bir baktım bir sürü adam toplanmış yüksek sesle bir şeyler yapıyorlar. Ne yalan söyleyeyim korktum.
- Dervişler olmasın?
- Ne bileyim kimdirler, necidirler?
- !!!
Uzandığı kumlar üzerinde konuşmalara kulak misafiri olan Lütfü Hoca hemen toparlandı, ayağa kalktı.
- O dediklerin neredeler hacım?
- Üç araba önde derenin içinde...
Şoför, bir büyük maşrapa çayla yaklaşırken “Kaptan çayları siz için! Çok teşekkür ederim. Ben o vahaya bir bakayım. Sizlere afiyetler olsun…” dedi, işaret edilen tarafa doğru koştu.
Gösterilen yere giden Lütfü Hoca, çöl ortasında ışıl ışıl serin bir vahayla karşılaşınca uzandığına bin pişman oldu. Daha hızlandı seslerin geldiği tarafa doğru. Kadirî hacılar halka-i zikrullah yapıyorlardı. “Allah” nidalarıyla vaha inliyordu âdeta...
Lütfü Hoca onları biraz seyrettikten sonra tefekkür hâlinde kafilenin kaldığı yere döndü...
Ne koyarsan aşına, o gelir kaşığına,
Dünya kazanç yeridir, âhiret âşığına
Nasıl yaşarsan yaşa, mezara gideceksin,
Biriktirdiğin malı, bir gün terk edeceksin.
***
Mevsimlerin, aydınlığın, muzlim ve sırrına erişilmez sırların beldesi güzel şehir, bana bunları, bütün güzellikleri anlat! Sen dünyamızla yaşıt, mütenevvi ve hatıralarla dolusun, hâlbuki görünüşte saf bir düşünce kadar muayyen, açık ve aşikâr, bir damla suda ışıyan güneş huzmesi kadar berraksın! DEVAMI YARIN