Fadıl Hocanın her hâlinde, ibret alana ders vardı!..

A -
A +
Hem küçük Numan, hem de Kara Fadıl Hoca o günü hiç unutmamışlardı.
 
Yeni bir işe başlamak, malum, heyecanlı olduğu kadar aynı zamanda insanı endişelendiren bir durumdu. İşe başlamaya birkaç gün kala heyecan dorukta olurdu. Numan da öyleydi kaç gündür...
                      ***
Kara Fadıl Hoca; lakabından da anlaşılacağı gibi yağız tenli, mütebessim bakışlı, kendinden emin, omuzları geniş, göbeksiz, duruşu sağlam, yürüyüşü sert görünen biriydi. Konuşurken, dinlerken de karşısındakine itimat telkin ediyor ve çevresine huzur veriyordu. O, talebesine sözlerini tekrar ettirirken bir “metazorilikten” ziyade “olması lazım geleni yaptırıyor” havasını uyandırıyor, hiç kırıcı olmuyordu. Her şeyi ölçülüydü. Ne fazla, ne de eksik söylüyor, ne de yapıyordu. Bu bakımdan gençler ve meslektaşları tarafından pek sayılıyor, seviliyor, hürmet görüyordu. Dershanede, bahçede hep talebenin arasındaydı. O durunca duruluyor, yürüyünce de yürünüyordu. Ona uymaktan, onu taklit etmekten zevk alıyordu herkes. İster konuşsun, ister sussun; her hâlinde; ibret alana ders vardı. Oturunca mindere gömüldüğü, bacak bacak üstüne attığı, kaşlarını çattığı, kahkahalarla güldüğü görülmemişti. Bu iddiasız, mahzun, edepli hâli çevredekilerin de dikkatini çekmiş olmalı ki, herkes evlatlarını onda okutmak için yarışıyordu. O ise; “okuyacak çocuk gözünden belli olur” diyor ve seçip alıyordu. Bunu yaparken elbet bir bildiği vardı.
Numan da seçilmişlerden değil miydi? Onun korkusu; işte bu seçilmişliğe layık olup olmamakla alakalıydı.
Kavî, sağlam bir yönü olduğu gibi hislerin, fiilî bir boyutu da vardı. Hisler; yapılması lazım geleni istenildiği gibi yapma gayretini ortaya koyarken yüce Mevlâ’yı unutmamak lazım geldiğini de hesaba katmaktı, ona göre…
                      ***
Kalplere atıldı mı muhabbet bağı,
İnsanın yerden kesilirmiş ayağı.
Hainlerin belollmazken solu sağı
Sevenlerin hep tütecektir ocağı.
 
İlk karşılaşmaları tesadüf gibi görünse de takdir-i ilahi öyle icap etmişti. Hem küçük Numan, hem de Kara Fadıl Hoca o günü hiç unutmamışlardı. İlk kıvılcım kuvvetli çakmış, ateş yaman tutuşmuş, her ikisini de içten içe yakıp kavurmuştu. Belki de bu tutuşma onları olgunlaştıracak, zamanı, zemini, imkânı bir araya ve kıvamına getirecekti… Bu tabii seyre kim ne diyebilirdi…
Numan, Karamedrese’deki ilk derste birtakım cevabı zor sorular yöneltti hocasına. Fadıl Hoca, önce sendeledi, neye uğradığını şaşırdı. Sonra aklı erdiğince cevap verdi, verdi ama bu sefer de küçük talebenin beklediği cevabı verebilmiş miydi endişesine kapıldı…
“Müspet, iyi hoca-talebe münasebeti içerisinde öğrenilenler, unutulmaz. Öğrenme azmi, öğretme usûl ve metodolojisi pek mühimdir... Muvaffakıyet; bunlara ilaveten edep, hürmet, muhabbet, tevazu, vakar, çalışkanlık gibi hasletler üzerinde cereyan eder” diye düşünüyordu Fadıl Hoca... “Numancıkta bunların hepsi tam tekmil...” dedi, muhtemel suallerine hazırlık yapacağı kitaplardan birini raftan aldı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.