"Böyle ne yapmak istiyorsun Behlül? Bu nasıl bir iş, nasıl vazife talebi?”
Sizi harekete sevk edecek derdiniz, büyük maksadınız veya herhangi bir şeyiniz yoksa sabah kalkamazsınız kardeşim! Bir büyük gayesi olan, nasıl da zıplar yataktan. Hatta uyuyamaz bile, sabahı iple çeker. Uzun zamandan beri hasretle beklediği bir dostu gelecek olsa ya da uzun zamandır kalbini çarptıran bir büyük işi olsa mesela, kitap yazsa, ilm tahsil etse, nefsini terbiyeye çalışsa, okusa, öğrense, herkes uyurken dışarı çıkıp çalışmanın lezzetini tatsa, ne bileyim, bir şekilde ahiret derdiyle dertlense, kabri, CENNETİ, CEHENNEMİ düşünse ve hiç unutmasa… nasıl da fırlayarak kalkar yatağından… değil mi? İşte beni benden eden şeyler de bunlar.
Bu mesele uzun, kolay kolay da bitmez, biz asıl mevzuya gelelim. Sabah erkenden kalktığımı görmüş veya tahmin etmiş olacak ki Sultan’ımız da çıkageldi. Her zamanki gibi aynı heyecan ve telaşla söze başladı:
- Hadi gene iyisin! Beni şaşırttın Behlül!
- !!!
- Telaşlanmana lüzum yok! Kötü bir şey de demedim Behlül! Benden farelerin başına reislik vazifesi isterken; “Sana boşuna DELİ demiyorlar! Fare reisliği de ne ola ki? İlk defa senden duyuyorum! Böyle ne yapmak istiyorsun Behlül? Bu nasıl bir iş, nasıl vazife talebi?” diyecektim, yutkundum. Yutkundum ama pek şaşırmış, hayret etmiştim. Sana olan itimadımın tamlığından dolayı “Behlül öyle istiyorsa vardır bir hikmeti…” diye fermanı bütün kalbimle mühürledim, tereddütsüz de eline verdim. Aldığın bu müstesna vazifeden muvaffak oldun Behlül! Hüsn-ü zannımı boşa çıkarmadın. Tebrik ederim seni.
- Estağfirullah Sultan’ım. Buna “muvaffakıyet" diyebilmem için uzantılarını da çözmemiz lazım!
- Nasıl?
- Yalnız meselenin sadece bir tanesi bu! En mühimi olsa da tek. Daha derin olanları arkada ve karanlıkta...
- Daha derinlerde neler varmış Behlül? Ben önceden hepsini tespit edip işaretlemiştim. Şer-i şerife münasip olsun diye de delil topluyordum. Deliller de sizin elinizle geldi, adâlet tecelli etti, elhamdülillah.
- Efendim, bu hadise bana neyi hatırlattı biliyor musun?
- Neyi Behlül?
- Süleyman, aleyhisselâm devrinde yaşanmış ibretlik “Yaralı Kuş ve Derviş” kıssasını...
- Ee! Anlat bakayım merak ettim.
- Efendim, malumunuz Süleyman aleyhisselâm, Rabbimizin emri ve müsaadesiyle bütün hayvanların lisanından anlayan, Kur’ân-ı kerîmde ismi zikredilen bir peygamberdi. Bir gün yaralı bir kuş perişan bir vaziyette huzuruna gelerek, bir derviş tarafından vurulduğunu, kanadının kırıldığını şikâyet etmiş.
DEVAMI YARIN